Av. Selçuk KOZAĞAÇLI'nın Silivri Cezaevinde yazdığı ve edebiyatla olan çıkar amaçlı birlikteliğini ikrar ettiği yazısı
15 Kasım “Hapishanedeki Yazarlar” günüydü. Her ne kadar Uluslararası PEN’in ilgisini çekip “derhal bıraksınlar” listesine giremediysem de hapiste olduğum ve bir şeyler yazdığım kayda geçsin lütfen. Bu listeye girip de hükümetlerin “al o zaman bırakıyoruz” dediği yazar var mıdır bilmiyorum, ama peşindeyim.
Hapishaneden yazmak gerçekten zordur. Çünkü okurunuz, yazdıkla
“Felâtun Bey ile Râkım Efendi”, Ahmet Midhat Efendi’nin romancılığına hâkim olan bu durumu belirgin bir biçimde yansıtır. Bu romanda yazar, ele aldığı konu, bu konuyu işleyiş biçimi, çizdiği karakterler ve meddah üslubunu andıran anlatıcı tipi ile halkı, doğru Batılılaşma modeli ve erdemli bir aydın kimliğinin nasıl olması gerektiği yönünde eğitmek istemiştir.
Tanzimat Dönemi romancıları, romana eğitsel bir işlev yüklerler. Bu doğrultuda, toplumu aydınlatmak için yazarlar. Romancılar, farkl
“Suç ve Ceza.” Dış dünyanın tek düzeliğine kapılan romanı başka bir sahaya çeken, insanın iç dünyasına inen, ruhunun girdaplarında dolaşan Dostoyevski.
Özetleyelim:
Raskolnikov, fakir, içine kapanık, kalabalığa karışmayı sevmeyen ama iç dünyasında muhteşem bir kalabalıkla yaşayan, hukuk fakültesinden ayrılmış başarılı bir öğrencidir. Avrupa kaynaklı siyasî ve felsefî düşüncelerin etkisi altındadır. İnsanları “Sıradan ve olağanüstü” olmak üzere kafasında ikiye ayırma
Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın romanları arasında özel bir yeri vardır. Yarım ve dağınık kalmış Aydaki Kadın’ı kendi ihtimallerinde bırakıp, Huzur , Mahur Beste ve Sahnenin Dışındakiler’in kahramanlarının birbirleriyle akraba olduğunu, bu yapıtların kurgularının bir “üçleme” ya da “nehir roman” projesi de içerdiklerini göz önüne alırsak, bu özel yerin “farklılığına” dair ilk elde somut bir çıkarsama yapmış oluruz.
Giriş
Saatleri Ayarlama Enstitüsü (tef. 19
Şehir hayatının çocuklar üzerinde daha derin etkiler bırakacağı kesin. Köyde veya ilçede hayatın içinde yuvarlanıp giden çocuk, şehir hayatının (para kaynaklı) dayatmaları karşısında ailesi üzerinde büyük baskılar oluşturmaktadır.
“Ah çocukluk! Ey muhteşem zaman!
“…şimdi herkes kişiliğini tam olgunluğa erdirmek, hayatı tanımak çabasındadır. Ne var ki olgunlaşacağız derken, evrende yapayalnız olduklarını gördükleri için, bu çabaları kendi kendilerini yok etmekle sonuçlanır.