Türkiye’deki hukuk düşüncesinin, 19. yüzyıl Alman hukuk düşüncesine en köklü etkiyi yapmış olan Friedrich Carl von Savigny’den (1779-1861) mahrum kalmış olması üzücüdür. Bugün Kıta Avrupası geleneği olarak adlandırdığımız, Batı dünyasında civil law diye bilinen hukuk anlayışı, Roma-Cermen hukuk ailesi olarak da anılmaktadır ki, bu geleneğin günümüz modern versiyonlarını 19. yüzyılda Alman hukuk çevrelerindeki tartışmalar ortaya çıkarmıştır. Savigny bu tartışmanın köşe taşlarından birisi olarak,
Hukuk, insan, yaşam kavram üçlüsü birbiriyle ilişkisinde bir bütün olarak değerlendirildiğinde, yaşayan varlık olarak insanın diğer insanlarla birlikte yaşamasını olanaklı kılacak düzen ihtiyacını karşılamanın tek yolunun hukuk olduğu söylenebilir.
Hukuksuz bir yaşam düşünmek, hele böylesi bir yaşamın daha insanca bir yaşam olabileceğini ileri sürmek pek olanaklı gö- rünmemektedir. Bu açıdan düşünüldüğünde “hukuk insanın daha insanca yaşamasının koşullarını hazırlayan, amaca u
Felsefi veya mantıksal paradokslara verilebilecek en iyi örneklerden biri “Yalancı Paradoksu”dur. “Yalancı Paradoksu”nda, “Bu cümle yanlıştır” ifadesi şaşırtıcıdır; çünkü eğer cümle yanlışsa doğru, doğruysa yanlış olmaktadır.
Felsefi veya mantıksal paradokslara verilebilecek en iyi örneklerden biri “Yalancı Paradoksu”dur. “Yalancı Paradoksu”nda, “Bu cümle yanlıştır” ifadesi şaşırtıcıdır; çünkü eğer cümle yanlışsa doğru, doğruysa yanlış olmaktadır. Bu tür cümleler rasyonel çözümlemelere dire
Doğal Hak - Pozitif Hak ayrımı ile Immanuel Kant’ın ona alternatif olarak getirdiği Doğuştan Gelen Hak - Kazanılmış Hak ayrımı kaba hatlarıyla birbirine yakın ayrımlardır. Yaşama Hakkı bu anlamda bir Doğal Hak olduğu gibi aynı zamanda Doğuştan Gelen Haktır. Eşya üzerinde sahip olunan haklar çoğunlukla bu anlamda birer Pozitif Hak olduğu gibi Immanuel Kant’ın ayrımı açısından da Kazanılmış Hak niteliğindedir.
Ahlak Metafiziği adlı eserinde2 Immanuel Kant, Doğal Hak (Jus Natura
Açıktır ki, iki kavram, “özgürlük” ve “nedensel belirlenim” birbirini dışlayan, eğer biri tercih edilecekse diğerini zorunlu olarak dışarıda bırakan, öyle ki birine doğru olan yönelim diğerinin olasılığını reddetmeyi dayatan ve artık günümüzde neredeyse iki temel ideolojik pozisyondur. İstisnasız olarak tüm nesnelerin doğadaki nedensellik yasasına tabi olduğu, belirlendiği bir dünyada özgürlük kavramından bahsetmek mümkün değildir. Bu yasayla kurgulanan bir dünyada, insanı edimlerinden dolayı s
Bir mit aracılığıyla insanlığın düşün dünyasında yerini alan özgürlüğün rasyonel teorik çerçevesi Antik Yunan felsefesinde çizilmiştir. Platon ile birlikte insanın kendi yapısını seçme imkânı olarak felsefe sahnesinde yerini alan özgürlük, Aristoteles’in bilginin eşlik ettiği tercihte bulunma gücü olarak karşımıza çıkar.
Bu yazıda, özü itibariyle pratik bir fenomen olan özgürlüğün teorik tarihinin izi sürülmektedir. Bir mit aracılığıyla insanlığın düşün dünyasında yerini alan özgürlüğ
İnsanın dünya üzerindeki var olma serüveni, kendini arayışı ve bu yolda karşısına çıkan soruları cevaplama çilesi ile sürüp gitmektedir. İlk satırda tesadüfen aynı cümle içinde yan yana gelmiş gibi görünen "insan, var ve olma" kelimeleri de süre giden bu çilenin en karmaşık sorularından birinin çatısını oluşturmaktadır.
İnsanın varlık ve oluş karşısında nerede olduğu sorusu, Heraklitos'un yürüdüğü yoldan "oluşu", Parmenides'in izinde de "varlığı" tarif etmeye çalışan felsefenin önemli
Diyebiliriz ki Hukuk Felsefesi tarihinde hiç bir düşünür Ronald Dworkin kadar dikkat çekmiş bu kadar etkili olmamıştır.
Diyebiliriz ki Hukuk Felsefesi tarihinde hiç bir düşünür Ronald Dworkin kadar dikkat çekmiş bu kadar etkili olmamıştır.
Büyük filozoflar, büyük sosyologlar hukuk felsefesi ve hukuk sosyolojisi konularına değinmi, ancak bu alan onların bir anlamda dolaylı ‘ürünleri’ olarak gündeme gelmiştir. Kuşku yok ki hukukçu olarak Hans Kelsen felsefe ve sosyolojinin konumuna değin
Hukuk felsefesiyle ilişkili çalışmalara bakıldığında Joseph Raz adı genellikle “otorite” başlığı altında tartışılmaktadır. Burada Raz söz konusu kavram üzerinden değil, ancak onunla ilişkili diğer bir başlık konusu “zarar” kavramı bağlamında ele alınacaktır.
Raz’ın zarar ilkesine ilişkin yaklaşımı ortaya konulurken, O’nun “The Morality of Freedom” adlı kitabı temel alınmıştır. Bu eser yazarın çeşitli dergi ve sempozyumlarda ortaya koyduğu çalışmalarının derlemesinden oluşmaktadır. Neil MacC