Çarşamba, Nisan 24, 2024
Ana SayfaHukuk HavuzuCeza HukukuTürk Ceza Kanunu’nda Zamanaşımı

Türk Ceza Kanunu’nda Zamanaşımı

- Advertisement -

Kanunlarda belirlenmiş olan süre geçtikten sonra, kamu davası açılamaz; açılmış olsa dahi dava zamanaşımı gerçekleşmişse artık o davaya devam edilemez.Zira burada, dava zamanaşımının gerçekleşmiş olması engel neden oluşturmaktadır.

Hazırlayan: Zekeriya YILMAZ
Kanunlar Genel Müdürlüğü
Tetkik Hâkimi

GENEL OLARAK ZAMAN KAVRAMI VE ZAMANAŞIMI

Zamanın aşındırıcı etkisi, hem sosyal hem de fizikî bir vakıadır.
Etkisini her alanda hissettiren zaman olgusu, hukuk bilimi içerisinde de kuvvetli bir şekilde yerini almıştır.

Hukuk bilimi, zamanı bazen düzenleyici bir unsur olarak kabul etmiştir( şikâyet hakkının kullanılmasında, kanunî yollara müracaatta, eski hale getirmede olduğu gibi). bazen de onun fizikî, sosyal ve psikolojik etkisini, maddî bir gerçeklik kabul ederek ona hukuki neticeler bağlamıştır. Zamanaşımı da, bu hukuki neticelerden biridir.İşlenen suçun türüne, cezanın nev’i ve miktarına göre, kanun koyucu, kamu davasına ve cezanın infazına bir süre sınırı getirmek suretiyle , yargılama ve cezalandırma hakkından vazgeçmektedir.Diğer bir tabirle devlet, yargılama ve cezalandırma hakkını, belli bir müddetin geçmesi üzerine kullanmaktan vazgeçmektedir.

Zamanaşımı kurumu, zaman unsurunun değişik ve farklı etkilerinin tabii bir sonucu olarak kabul edilmiş olup, usulî bir düzenlemeden daha çok, maddi bir hukuki gerçekliktir. Zamanaşımı konusunun, ceza kanunu içerisinde düzenlenmiş olması da bu açıdan isabetlidir.

Kanunda yazılı sürelerin geçmesiyle dava ve cezanın düşmesini ifade eden zamanaşımı, dava ve ceza zamanaşımı şeklinde ayrıma tabi tutulmaktadır.

GENEL OLARAK ZAMANAŞIMININ ÖZELLİKLERİ VE TÜRLERİ

Ceza kanunlarında dava zaman aşımı ve ceza zamanaşımı olmak üzere iki türlü zamanaşımı kabul edilmiştir.

Kanunlarda belirlenmiş olan süre geçtikten sonra, kamu davası açılamaz; açılmış olsa dahi dava zamanaşımı gerçekleşmişse artık o davaya devam edilemez.Zira burada, dava zamanaşımının gerçekleşmiş olması engel neden oluşturmaktadır.

Buna karşılık kesinleşmiş bir karar, kanunda belirlenmiş olan süre geçtikten sonra yerine getirilemez (infaz edilemez). Burada yerine getirmeye (infaza) engel neden ise, ceza zamanaşımının gerçekleşmiş olmasıdır.

Dava zamanaşımı, ceza zamanaşımından daha kısadır.

Zamanaşımı, hem 765 sayılı Türk Ceza Kanununda ve hem de 5237 sayılı yeni Türk Ceza Kanununda genel hükümler arasında yer almaktadır.(765s. TCK. m. 102 ilâ 118; 5237 s. TCK. m. 66 ilâ 72 )

765 sayılı Türk Ceza Kanununda belirtilmiş olan zamanaşımına ilişkin hükümler, aynı Kanunun özel kanunlarla ilişkiyi düzenleyen 10. maddesi hükmü uyarınca, başka türlü hükme bağlanmamış olan özel kanunlar hakkında da uygulanır.

Buna karşılık, 5237 sayılı yeni Türk Ceza Kanununun “Özel kanunlarla ilişki”yi düzenleyen 5. maddesindeki, “Bu kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır” açık ve amir hükmü uyarınca, yeni Türk Ceza Kanunu yürürlüğe girdikten sonra, bu kanunda yer alan zamanaşımı ile ilgili hükümler, buna aykırı düzenlemeler yer alsa dahi, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanacaktır.

Zamanaşımı, kamu düzeninden olduğundan re’sen uygulanır. Sanık veya hükümlü zamanaşımından vazgeçemez. Bu husus, 765 s. Türk Ceza Kanunun 117. maddesinde ” Gerek dava ve gerek ceza müruru zamanı re’sen tatbik olunur ve bundan ne maznun ve ne de mahkum vazgeçemezler” şeklinde açıklanmış , 5237 s. Yeni Türk Ceza Kanununun 72. maddesinin ikinci fırkasında da benzeri bir ifade şekliyle “Dava ve ceza zaman aşımı re’sen uygulanır ve bundan şüpheli sanık ve hükümlü vazgeçemezler” denilmek suretiyle belirtilmiştir.Hukuk usulünde zamanaşımı bir defi olarak davada taraflarca ileri sürüldüğü takdirde nazara alınabilmesine rağmen, ceza hukukunda “re’sen uygulama” ilkesi gereğince, hakim veya Cumhuriyet savcısı tarafından kendiliğinden nazara alınıp uygulanması gerekmektedir.

DAVA ZAMANAŞIMI

Zamanaşımı, netice itibariyle, devletin yargılama hakkının sona ermesi gibi bir sonuç doğurması nedeniyle, soruşturma, kovuşturma, istinaf ve temyiz aşamalarının tümünde re’sen nazara alınır.Verilen bir karar kesinleşip hüküm halini alıncaya kadar, dava zamanaşımı cereyan eder.Karar kesinleşip hüküm halini aldıktan sonra işlemeye başlayan zamanaşımı ise, ceza zamanaşımıdır.

A. 765 Sayılı Türk Ceza Kanununda Dava Zamanaşımı Süreleri

765 Sayılı Türk Ceza Kanununda suçların cürüm ve kabahat ayrımına uygun olarak dava zamanaşımı süreleri belirlenmiş olup, bu süreler 102. maddede şu şekilde hükme bağlanmıştır;

” Madde 102 – (Değişik: 29.6.1938 – 3531/1 md.)

Kanunda başka türlü yazılmış olan ahvalin maadasında hukuku âmme dâvası:

1. Ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis ve müebbet ağır hapis cezalarını müstelzim cürümlerde yirmi sene,

2. Yirmi seneden aşağı olmamak üzere muvakkat ağır hapis cezasını müstelzim cürümlerde on beş sene,

3. Beş seneden ziyade ve yirmi seneden az ağır hapis veya beş seneden ziyade hapis yahut hidemâtı âmmeden müebbeden mahrumiyet cezalarından birini müstelzim cürümlerde on sene,

4. Beş seneden ziyade olmamak üzere ağır hapis veya hapis yahut sürgün veya hidemâtı âmmeden muvakkaten mahrumiyet cezalarını ve ağır para cezasını müstelzim cürümlerde beş sene,

5. Bir aydan ziyade hafif hapis veya otuz liradan ziyade hafif para cezasını müstelzim fiillerde iki sene,

6. Bundan evvelki bentlerde beyan olunan miktardan aşağı cezaları müstelzim kabahatlerde altı ay geçmesiyle ortadan kalkar.

Bu kanunun ikinci kitabının birinci babında yazılı ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis veya müebbet yahut muvakkat ağır hapis cezalarını müstelzim cürümlerin yurt dışında işlenmesi halinde dâva müruruzamanı yoktur.”
Görüldüğü gibi, 765 sayılı Türk Ceza Kanununda cürümlere ait dava zamanaşımı süreleri, içerdiği cezaların ağırlığına paralel şekilde dört kademeli olarak belirlenmiş olup, bunlar, 20,15,10 ve 5 yıllık sürelerdir.
Buna karşılık kabahatlerde, 2 yıl ve 6 ay olmak üzere iki kademeli olarak, dava zamanaşımı kabul edilmiştir.

B. 5237 Sayılı Yeni Türk Ceza Kanununda Dava Zamanaşımı Süreleri

5237 sayılı yeni Türk Ceza Kanununda dava zamanaşımı süreleri, suçlar arasında cürüm ve kabahat ayrımının kaldırılmış olmasına ve çeşitli ceza yaptırımlarına ilişkin getirilen yeni hükümlere paralel olarak, bu Kanunun 66. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında şu şekilde düzenlenmiştir;

“Dava zamanaşımı

MADDE 66. – (1) Kanunda başka türlü yazılmış olan hâller dışında kamu davası;

a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda otuz yıl,

b) Müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmibeş yıl,

c) Yirmi yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıl,

d) Beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda onbeş yıl,

e) Beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl,

Geçmesiyle düşer.

(2) Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanlar hakkında, bu sürelerin yarısının; onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında ise, üçte ikisinin geçmesiyle kamu davası düşer.”

C. Dava Zamanaşımı Süreleri Yönünden 765 Sayılı Türk Ceza Kanunu ile 5237 Sayılı Türk CezaKanunu Hükümlerinin Karşılaştırılması

765 Sayılı Türk Ceza Kanununda, suçların cürüm ve kabahat şeklindeki ayrımı ile cezaların ağır hapis, hapis,hafif hapis, ağır para cezası, hafif para cezası ve hidemâtı âmmeden muvakkaten mahrumiyet ayrımına paralel ve buna göre kademeli dava zamanaşımı süreleri öngörülmüşken; 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda, suçlar arasında cürüm ve kabahat ayrımının kaldırılmış olmasına, ceza yaptırımı olarak sadece hapis ve adlî para cezası öngörülmesine ve ceza yaptırımlarına ilişkin getirilen yeni hükümlere paralel olarak dava zamanaşımı süreleri belirlenmiştir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanununda öngörülen dava zamanaşımı süreleri, 765 sayılı Türk Ceza Kanununda belirlenmiş olan sürelerden daha uzun olup; 40 yıl, 30 yıl, 20 yıl, 10 yıl şeklinde beş kademeli olarak tespit edilmiştir.
765 sayılı Türk Ceza Kanunda çocuklar açısından ayrı bir dava zamanaşımı süresi öngörülmemiş olmasına karşılık, 5237 Türk Ceza Kanunda (m.66/2), 12-15 ve 15-18 yaş grubundaki çocuklar açısından fiili işlediği sıradaki yaşı göz önünde bulundurulmak suretiyle, ayrı dava zamanaşımı süreleri belirlenmiştir.

765 sayılı Türk Ceza Kanunda, dava zamanaşımının gerçekleşmesi halinde “kamu davasının ortadan kalkacağı” belirtilmiş iken (m.102/1); 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda ise, dava zamanaşımı olarak belirlenen sürelerin geçmesiyle “kamu davasının düşeceği” hükme bağlanmıştır(m.66/1).

D. Dava Zamanaşımına Uğramayan Suçlar

Kanunda açıkça aksine hüküm bulunmadığı takdirde bütün suçlarda dava zamanaşımı uygulanır.

765 sayılı Türk Ceza Kanununun 102. maddesinin son fıkrası uyarınca, bu kanunun ikinci kitabının birinci babında yazılı ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis veya müebbet yahut muvakkat ağır hapis cezalarının gerektiren cürümlerin yurt dışında işlenmesi halinde dava zamanaşımı uygulanmaz.
Benzeri hüküm, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 66. maddesinin yedinci fıkrasında da yer almış olup, buna göre, bu kanunun İkinci Kitabının Dördüncü Kısmında yazılı ağırlaştırılmış müebbed veya müebbet veya on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçların yurt dışında işlenmesi halinde dava zamanaşımı uygulanmaz.

E. Dava Zamanaşımının Tespiti

Dava zamanaşımı süreleri, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 102. maddesinin birinci fıkrasında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda ise 66. maddenin birinci ve ikinci fıkralarında suçlar karşılığında konulan cezaların ağırlığına uygun şekilde kademeli olarak ayrı ayrı belirlenmiştir.
765 sayılı Türk Ceza Kanununa göre, Dava zamanaşımı, mahkemelerce hükmolunan ceza miktarına göre değil, yaptırımı içeren kanun maddesinde öngörülen cezanın üst sınırı nazara alınarak tespit edilir. Bu hesaplamada ağırlatıcı ve hafifletici nedenler dikkate alınmaz. Seçimlik cezalarda 11.maddede nev’i bakımından ağır olan cezaya itibar edilerek zamnaşımı tespit edilir. Bu konularda, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 102. maddesinde geçen “cezanın müstelzim” ibaresine verilen anlam ile, 3.6.1942 gün ve 36/15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme ve 9.1.1988 gün ve 1/1 sayılı Askeri Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları uyarınca uygulama, yukarıda bahsedildiği şekilde yerleşmiştir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 66. maddesinin dördüncü fıkrasında açıkça “…. sürelerin belirlenmesinde suçun kanunda yer alan cezasının yukarı sınırı göz önünde bulundurulur; seçimlik cezaları gerektiren suçlarda zamanaşımı bakımından hapis cezası esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Buna göre, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu uygulamasında da zamanaşımı sürelerinin hesaplanmasında, suçun kanunda yer alan cezasının yukarı sınırı ( üst haddi ) nazara alınacaktır. Hapis ve adlî para cezalarının seçimlik olarak öngörüldüğü hallerde ise, zamanaşımı bakımından hapis cezası esas alınacaktır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanununun dava zamanaşımının tespitinde , 765 sayılı Türk Ceza Kanunu uygulamasından ayrıldığı bir husus şudur; 765 sayılı Türk Ceza Kanunu uygulamasında zamanaşımı bakımından ağırlatıcı ve hafifletici nedenler dikkate alınmazken, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 66. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “Dava zamanaşımı süresinin belirlenmesinde dosyadaki mevcut deliller itibarıyla suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli halleri de göz önünde bulundurulur” şeklindeki hükümle, dosyadaki mevcut deliller itibarıyla suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hallerinin de dava zamanaşımı sürelerinin tespitinde göz önünde bulundurulması gerektiği yönünde düzenleme yapılmıştır.

Aynı fiilden dolayı tekrar yargılanması gereken hükümlünün, sonradan yargılanan suça ait zamanaşımının tespitinin ne surette yapılacağı, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 109. maddesinde ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 66. maddesinin beşinci fıkrasında düzenlenmiştir.Ancak, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 66. maddesinin beşinci fıkrasında yer alan hükme göre, buradaki zamanaşımı süresinin belirlenmesinde, aynı maddenin yukarıda da bahsedilen üçüncü fıkrasında yazılı esaslara göre tespit edilecek zamanaşımı göz önünde bulundurulacaktır.

F. Dava Zamanaşımının İşlemeye Başlaması

Dava zamanaşımının ne zaman işlemeye başlayacağı, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 103. maddesinde, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun ise 66. maddesinin altıncı fıkrasında düzenlenmiştir.

765 sayılı Türk Ceza Kanununun 103. maddesine göre;

“Madde 103 – Müruru zamanın başlangıcı tamamiyle icra olunmuş cürüm ve kabahatler hakkında fiilin vukuu gününden ve teşebbüs olunan veya icra ve ikmal olunamayan cürümler hakkında son fiilin işlendiği tarihten ve mütemadi ve müteselsil cürümler hakkında dahi temadi ve teselsülün bittiği günden itibar olunur.”

5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 66. maddesinin altıncı fıkrasına göre ise;
“(6) Zamanaşımı, tamamlanmış suçlarda suçun işlendiği günden, teşebbüs hâlinde kalan suçlarda son hareketin yapıldığı günden, kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği ve zincirleme suçlarda son suçun işlendiği günden, çocuklara karşı üstsoy veya bunlar üzerinde hüküm ve nüfuzu olan kimseler tarafından işlenen suçlarda çocuğun onsekiz yaşını bitirdiği günden itibaren işlemeye başlar.”

Bu konuda iki kanun hükümleri arasındaki temel fark, 5237 sayılı Kanununda, çocuklara karşı üstsoy veya bunlar üzerinde hüküm ve nüfuzu olan kimseler tarafından işlenen suçlarda dava zamanaşımının, çocuğun onsekiz yaşını bitirdiği günden itibaren işlemeye başlayacağına dair hükmün getirilmiş olmasıdır.

G. Dava Zamanaşımının Durması

Kanunda sayılan durma nedenlerinin varlığı halinde dava zamanaşımı durur; bu nedenler ortadan kalkınca durduğu yerden işlemeyi sürdürür. Yani zamanaşımını durduran nedenden önce işlemiş olan süre geçerlidir.Bu nedenle durmadan önce işleyen süreye durmanın sona ermesinden sonra işleyecek sürenin eklenmesi gerekir.

Dava zamanaşımının durması , 765 sayılı Türk Ceza Kanunun 107. maddesinde;5237 sayılı Türk Ceza Kanununda ise, 67. maddenin birinci fıkrasında düzenlenmiştir.

765 sayılı Türk Ceza Kanununun 107. maddesine göre;

“Madde 107 – Hukuku âmme dâvasının ikamesi mezuniyet veya karar alınmasına yahut diğer bir mercide halli lâzım gelen bir meselenin neticesine bağlı bulunduğu takdirde mezuniyet ve kararın alınmasına yahut meselenin halline kadar müruru zaman durur.”

5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 67. maddesinin birinci fıkrasına göre;
“Soruşturma ve kovuşturma yapılmasının, izin veya karar alınması veya diğer bir mercide çözülmesi gereken bir meselenin sonucuna bağlı bulunduğu hâllerde; izin veya kararın alınmasına veya meselenin çözümüne veya kanun gereğince hakkında kaçak olduğu hususunda karar verilmiş olan suç faili hakkında bu karar kaldırılıncaya kadar dava zamanaşımı durur.”

Dava zamanaşımının durması konusunda, iki kanun hükümleri arasındaki temel fark, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda, kanun gereğince hakkında kaçak olduğu hususunda karar verilmiş olan suç faili hakkında bu karar kaldırılıncaya kadar dava zamanaşımının duracağına ilişkin olarak getirilen yeni düzenlemedir.

H. Dava Zamanaşımının Kesilmesi

Kanunda belirtilen dava zamanaşımını kesen nedenlerin varlığı halinde o ana kadar islemiş olan süre yanar; bu nedenler ortadan kalkınca yeniden işlemeye başlar.

Dava zamanaşımının kesilmesi, 765 sayılı Türk Ceza kanununun 104, 105 ve 106. maddelerinde; 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda ise, 67.maddenin ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkralarında düzenlenmiştir.

765 sayılı Türk Ceza Kanununun 104, 105 ve 106. maddeleri şöyledir:

Madde 104 – (Değişik: 11.6.1936 – 3038/1 md.)

Hukuku âmme dâvasının müruru zamanı, mahkûmiyet hükmü, yakalama, tevkif, celp veya ihzar müzekkereleri, adlî makamlar huzurunda maznunun sorguya çekilmesi, maznun hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan karar veya C. Müddeiumumisi tarafından mahkemeye yazılan iddianame ile kesilir.
Bu halde müruru zaman, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeğe başlar. Eğer müruru zamanı kesen muameleler müteaddit ise müruru zaman bunların en sonuncusundan itibaren tekrar işlemeğe başlar. Ancak bu sebepler müruru zaman müddetini 102’nci maddede ayrı ayrı muayyen olan müddetlerin yarısının ilâvesiyle baliğ olacağı müddetten fazla uzatamaz.

Madde 105 – (Değişik: 29.6.1938 – 3531/1 md.)

Kanunun bir seneden aşağı müruru zaman tâyin ettiği hallerde her türlü usulî muamele müruru zamanı keser.

Ancak 103’üncü maddeye göre müruru zaman işlemeğe başladığı günden itibaren bir seneden aşağı müruru zamana tabi kabahat nev’inden suçlarda bir sene içinde mahkûmiyet kararı verilmemiş olursa hukuku âmme dâvası müruru zamana uğrar.

Madde 106 – (Değişik: 11.6.1936 – 3038/1 md.)

Bir suçtan dolayı yapılan ve müruru zamanı kesen muameleler o suçlarda her ne suretle olursa olsun iştiraki olup da aleyhlerinde takibat veya tahkikat yapılmamış olan kimseler hakkında dahi müruru zamanı keser.”
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 67. maddesinin 2 ilâ 4. fıkraları ise şöyledir;

“(2) Bir suçla ilgili olarak;

a) Şüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi,
b) Şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi,
c) Suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi,
d) Sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi,
Halinde, dava zamanaşımı kesilir.

(3) Dava zamanaşımı kesildiğinde, zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlar. Dava zamanaşımını kesen birden fazla nedenin bulunması halinde, zamanaşımı süresi son kesme nedeninin gerçekleştiği tarihten itibaren yeniden işlemeye başlar.

(4) Kesilme halinde, zamanaşımı süresi ilgili suça ilişkin olarak Kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzar.”

Yukarıya alınan madde metinlerinde de görüldüğü üzere, dava zamanaşımını kesen nedenler, 765 sayı Kanunun 104. maddesinin birinci fıkrasında; 5237 sayılı Kanunun ise 67. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmıştır. Burada, zikredilen iki kanun hükümleri arasındaki fark, 765 sayılı Kanunda dava zamanaşımını kesen nedenler arasında sayılan “yakalama, celp veya ihzar müzekkereleri, sanık hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan karar”, 5237 sayılı Kanunda, zamanaşımını kesen nedenler arasında yer verilmemesidir.

5237 sayılı Kanunun 67. maddesinin üçüncü fıkrasına göre,” Dava zamanaşımı kesildiğinde, zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlar. Dava zamanaşımını kesen birden fazla nedenin bulunması halinde, zamanaşımı süresi son kesme nedeninin gerçekleştiği tarihten itibaren yeniden işlemeye başlar.”

Aynı husus, 765 sayılı Kanunun 104. maddesinin ikinci fıkrasının ilk iki cümlesinde, ” Bu halde müruru zaman, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeğe başlar. Eğer müruru zamanı kesen muameleler müteaddit ise müruru zaman bunların en sonuncusundan itibaren tekrar işlemeğe başlar.” şeklinde ifade edilmiştir.

5237 sayılı Kanunun 67. maddesinin dördüncü fıkrasında ise, kesilme halinde dava zamanaşımı süresinin ne kadar uzayacağı hükme bağlanmış ve,”Kesilme halinde, zamanaşımı süresi ilgili suça ilişkin olarak Kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzar.” denilmiştir.Aynı hüküm, 765 sayılı Kanunun 104. maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesinde, “Ancak bu sebepler müruru zaman müddetini 102’nci maddede ayrı ayrı muayyen olan müddetlerin yarısının ilâvesiyle baliğ olacağı müddetten fazla uzatamaz.”şeklinde belirtilmiştir. Zikredilen konularda, iki kanun hükümleri arasında paralellik bulunmaktadır.

765 sayılı Kanunun 105. maddesi, kabahatlerle ilgili dava zamanaşımını düzenlediğinden ve 5237 sayılı Kanunda suçların cürüm ve kabahat şeklindeki ayırımına son verildiğinden, bu madde karşılığına yeni Türk Ceza Kanununda yer verilmemiştir.

Yine, 765 sayılı Kanunun 106. maddesinde suça iştiraki olanlarla ilgili olarak dava zamanaşımının kesilmesi konusunda yer alan özel düzenlemeye, 5237 sayılı Kanunda ayrı bir madde düzenlemesi şeklinde yer verilmemiş olduğu ancak, 67. maddenin ikinci fıkrasındaki bentlerin yazılış şekli itibarıyla mezkur hükme burada yer verildiği anlaşılmaktadır.

CEZA ZAMANAŞIMI

A. Ceza Zamanaşımı Süreleri

Ceza zamanaşımı süreleri, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 112. maddesinde; 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun ise 68. maddesinde düzenlenmiştir.

765 s. Kanunun 112. maddesi şöyledir:

Madde 112 – Bu maddede yazılı cezalar aşağıdaki müddetlerin mürurile ortadan kalkar:

1. Ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası ve müebbet ağır hapis cezaları otuz sene,

2. Yirmi sene ve daha fazla müddetle ağır hapis cezası yirmi dört sene,

3. Beş seneden ziyade ağır hapis veyahut hapis veya müebbet sürgün cezası yirmi sene,

4. Beş seneye kadar ağır hapis veyahut hapis veya muvakkat sürgün veya muvakkaten hidemâtı âmmeden memnuiyet cezaları ile ağır cezayı nakdî hükümleri on sene,

5. Bir aydan ziyade hafif hapis veyahut bir meslek ve sanatın tatili icrası yahut otuz liradan ziyade hafif cezayı nakdî hükümleri dört sene,

6. Bundan evvelki bentte beyan olunan miktardan aşağı ceza hükümleri on sekiz ay geçmesiyle ortadan kalkar.

Nevileri başka başka cezaları havi hükümler, en ağır ceza için konulan müddetin geçmesiyle ortadan kalkar.

Cezanın müruru zaman ile ortadan kalkmasından sonra emniyeti umumiye nezareti altında bulunmak cezasının da hükmü kalmaz.”

5237 s. Kanunun 68. maddesi ise şu şekildedir:

“Ceza zamanaşımı

MADDE 68 –

(1) Bu maddede yazılı cezalar aşağıdaki sürelerin geçmesiyle infaz edilmez:
a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarında kırk yıl.
b) Müebbet hapis cezalarında otuz yıl.
c) Yirmi yıl ve daha fazla süreli hapis cezalarında yirmidört yıl.
d) Beş yıldan fazla hapis cezalarında yirmi yıl.
e) Beş yıla kadar hapis ve adlî para cezalarında on yıl.

(2) Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanlar hakkında, bu sürelerin yarısının; onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında ise, üçte ikisinin geçmesiyle ceza infaz edilmez.

(3) Bu Kanunun İkinci Kitabının Dördüncü Kısmında yazılı yurt dışında işlenmiş suçlar dolayısıyla verilmiş ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis veya on yıldan fazla hapis cezalarında zamanaşımı uygulanmaz.

(4) Türleri başka başka cezaları içeren hükümler, en ağır ceza için konulan sürenin geçmesiyle infaz edilmez.

(5) Ceza zamanaşımı, hükmün kesinleştiği veya infazın herhangi bir suretle kesintiye uğradığı günden itibaren işlemeye başlar ve kalan ceza miktarı esas alınarak süre hesaplanır.”

Ceza zamanaşımı bakımından, iki kanun hükümleri karşılaştırıldığında şunlar söylenebilir:

.5237 s. TCK’da ceza zamanaşımı süreleri daha uzun olarak belirlenmiştir.

.5237 s. TCK’da suçların cürüm ve kabahat şeklindeki ayırımına son verilmesine ve çeşitli ceza yaptırımlarına ilişkin getirilen yeni hükümlere paralel düzenlemeler yapılmıştır.

.765 s. TCK’da ceza zamanaşımı sürelerinin geçmesiyle cezaların “ortadan kalkacağı” belirtilmişken; 5237 s. TCK’da ceza zamanaşımı sürelerinin geçmesinin, cezayı ortadan kaldırmadığı ,sadece bir infaz engeli oluşturduğu kabul edilmiştir.

.765 s. TCK’da çocuklar bakımından ayrı bir ceza zamanaşımı süresi öngörülmemiştir.Buna karşılık,5237 s. TCK’da çocuklar açısından fiili işlediği sıradaki yaşı göz önünde bulundurulmak suretiyle ayrı ceza zamanaşımı süreleri tespit edilmiştir(m. 68/2)

B.Ceza Zamanaşımı Uygulanmayacak Cezalar

Dava zamanaşımında olduğu gibi, ceza zamanaşımı açısından da istisnai hükümler getirilmiş ve bu husus, 765 s. Türk Ceza Kanununun 118. maddesinde “Bu kanunun ikinci kitabının birinci babında yazılı ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası veya müebbet yahut muvakkat ağır hapis cezalarını müstelzim cürümlerin yurt dışında işlenmesi halinde ceza müruru zamanı yoktur.” şeklinde belirtilmiş, 5237 s. TCK’da da 68. maddenin üçüncü fıkrasında “Bu Kanunun İkinci Kitabının Dördüncü Kısmında yazılı yurt dışında işlenmiş suçlar dolayısıyla verilmiş ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis veya on yıldan fazla hapis cezalarında zamanaşımı uygulanmaz.” şeklinde ifade edilmiştir.

C. Ceza Zamanaşımı Süresinin İşlemeye Başlaması

Ceza zamanaşımı süresinin hangi andan itibaren işlemeye başlayacağı, 765 s. Türk Ceza Kanununun 113. maddesinde ” Hükümlerde müruru zaman hükmün katileştiği veya infazın herhangi bir suretle inkıtaa uğradığı günden itibaren işlemeğe başlar.”şeklinde hükme bağlanmış iken; 5237 s. Türk Ceza Kanununun 68. maddesinin beşinci fıkrasında ” Ceza zamanaşımı, hükmün kesinleştiği veya infazın herhangi bir suretle kesintiye uğradığı günden itibaren işlemeye başlar ve kalan ceza miktarı esas alınarak süre hesaplanır.” Şeklinde belirtilmiştir.Burada , iki kanun hükümleri arasındaki temel fark, 5237 s. Türk Ceza Kanununda, ceza zamanaşımının kesintiye uğraması halinde göz önünde bulundurulması gereken zamanaşımı süresinin, kesintiden sonra infazı gereken cezanın süre ve miktarına göre hesaplanacağına ilişkin hükmün getirilmiş olmasıdır.

D. Hak Yoksunluklarında ve Müsaderede Ceza Zamanaşımı

5237 s. Türk Ceza Kanununun 69. maddesinde ceza zamanaşımı ve hak yoksunlukları ilişkisi düzenlenmiş olup, buna göre “Cezaya bağlı olan veya hükümde belirtilen hak yoksunluklarının süresi ceza zamanaşımı doluncaya kadar devam eder”.Madde gerekçesinde de konu şu şekilde açıklanmıştır:”Madde metninde cezaya bağlı olan veya mahkemenin verdiği hükümde yer alan hak yoksunluklarının süresinin ceza zamanaşımı doluncaya kadar devam edeceği belirtilmiştir. Hükmolunmuş bulunan cezanın infazının gecikmesi, bu cezaya bağlı hak yoksunluklarının uygulanmasını engellemeyecektir. Ancak bu suretle doğan hak yoksunluklarının en fazla ceza zamanaşımı süresi doluncaya kadar devam edeceği maddede hüküm altına alınmıştır.” 69. maddenin uygulanmasında, “Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma” başlıklı 53. madde hükümlerinin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
5237 s. TCK’da bir güvenlik tedbiri olarak öngörülen müsadere açısından ayrı bir zamanaşımı süresi belirlenmiş ve bu husus Kanunun 70. maddesinde, “Müsadereye ilişkin hüküm, kesinleşmeden itibaren yirmi yıl geçtikten sonra infaz edilmez.” şeklinde hükme bağlanmıştır.

765 s. TCK’da ise, ceza olarak öngörülmüş bulunan “amme hizmetlerinden memnuiyet” veya “bir meslek ve sanatın tatili icrası” ile ilgili ceza zamanaşımı, 115. maddede ,”Âmme hizmetlerinden muvakkat memnuiyet yahut diğer bir ıskatı ehliyet cezası veya bir meslek ve sanatın tatili icrası sair cezalara zam ve ilâve edildiği veyahut bir hüküm neticesi olduğu takdirde ıskatı ehliyet ve tatili meslek ve sanat cezaları, onlar için muayyen olan müddetin iki misline muaddil bir müddet geçmedikçe sakıt olmazlar ve işbu müruru zaman aslî mücazatın sakıt olduğu tarihten itibaren cereyana başlar.”şeklinde düzenlenmiştir.

E. Ceza Zamanaşımının Kesilmesi

Ceza zamanaşımını kesen nedenler, 765 s. Türk Ceza Kanununun 114. maddesinde ve 5237 s. Türk Ceza Kanununun 71. maddesinde düzenlenmiştir.

765 s. Türk Ceza Kanununun 114. madde hükmü şöyledir:” İlâmın infazına müteallik mahkûma salâhiyetli merci tarafından kanun dairesinde tebliğ olunan her türlü muamele müruru zamanı keser. Bundan başka şahsî hürriyeti bağlayıcı cezalarda ilâmın infazı için mahkûmun yakalanması dahi müruru zamanı keser.

Bir suçtan dolayı mahkûm olan kimse müruru zaman cereyan ettiği sırada mahkûm olduğu suç cinsinden diğer bir suç daha işlediği takdirde müruru zaman yine kesilmiş olur.”

5237 s. Türk Ceza Kanununun 71. maddesinde ise, ” (1) Mahkûmiyet hükmünün infazı için yetkili merci tarafından hükümlüye kanuna göre yapılan tebligat veya bu maksatla hükümlünün yakalanması ceza zamanaşımını keser.

(2) Bir suçtan dolayı mahkûm olan kimse üst sınırı iki yıldan fazla hapis cezasını gerektiren kasıtlı bir suç işlediği takdirde, ceza zamanaşımı kesilir.” hükmü yer almaktadır.

Bu konuda iki kanun hükümleri karşılaştırıldığında şunlar söylenebilir:

.765 s. TCK’da hükümlünün yakalanmasının ceza zamanaşımını kesmesi, hürriyeti bağlayıcı cezalar yönünden kabul edildiği halde(m. 114/1,2. cümle), 5237 s. TCK’da böyle bir ayırıma yer verilmemiştir.

.765 s. TCK’da bir suçtan dolayı mahkum olan kimsenin ceza zamanaşımı süresi içinde mahkum olduğu suç türünden diğer bir suç işlediği takdirde ceza zamanaşımının kesileceği kabul edilmiş iken(m. 114/2); 5237 s. TCK’da ise, bir suçtan dolayı mahkûm olan kimsenin, üst sınırı iki yıldan fazla hapis cezasını gerektiren kasıtlı bir suç işlemesi halinde, ceza zamanaşımının kesileceği öngörülmüştür. (m. 71/2).

F. Dava ve Ceza Zamanaşımının Hesaplanması ve Uygulanması

5237 s. Türk Ceza Kanununun 72. maddesinin birinci fıkrası uyarınca,” Dava ve ceza zamanaşımı süreleri gün, ay ve yıl hesabıyla belirlenir. Bir gün, yirmidört saat; bir ay, otuz gündür. Yıl, resmî takvime göre hesap edilir”.Aynı husus,765 s. Türk Ceza Kanununun 116. maddesinde ” Gerek hukuku âmme dâvasının ve gerek ceza hükümlerinin müruru zamanı 30’uncu madde mucibince hesap olunur.”şeklinde ifade edilmiş ve 30. maddede de” muvakkat cezalar, gün, ay ve sene hesabiyle tatbik olunur. Bir gün 24 saat, bir ay 30 gündür. Sene, resmî takvime göre hesap edilir.” hükmüne yer verilmiştir.

5237 s. Türk Ceza Kanununun 72. maddesinin ikinci fıkrasında, dava ve ceza zamanaşımının re’sen uygulanacağı ve bundan şüpheli, sanık ve hükümlünün vazgeçemeyecekleri, hükme bağlanmış olup, aynı husus 765 s. Türk Ceza Kanununun 117. maddesinde;” Gerek dâva ve gerek ceza müruru zamanı resen tatbik olunur ve bundan ne maznun ve ne de mahkûm vazgeçemezler.”şeklinde ifade edilmiştir.

Bu konuda, iki kanun hükümleri de temelde aynıdır;sadece, yeni ceza kanununda zamanaşımından vazgeçemeyecekler arasına “şüpheli” de dahil edilmiş bulunmaktadır.

SORUŞTURULMASI VE KOVUŞTURULMASI ŞİKAYETE BAĞLI SUÇLAR

Soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı suçlarda şikayet süresi,şikayet süresinin başlangıcı,şikayetten vazgeçme,vazgeçmenin sirayeti vs. hususlar,765 s. Türk Ceza Kanununun 99,108 ve 111. maddelerinde; 5237 s. Türk Ceza Kanununun ise 73. maddesinin 1 ila 7. fıkralarında düzenlenmiştir.

765 s. Türk Ceza Kanununun 99,108 ve 111. madde metinleri aşağıya alınmıştır:

Madde 99 – (Değişik: 11.6.1936 – 3038/1 md.) Takibat yapılabilmesi dava veya şikâyete bağlı suçlarda suçtan zarar gören kimsenin vazgeçmesi hukuku âmme dâvasını düşürür. Ancak kanunda hilâfı yazılı olmadıkça cezanın infazına mâni olmaz.

Maznunlardan biri hakkındaki dâva veya şikâyetten vazgeçme diğerlerine de sirayet eder.

Kanunda yazılı haller müstesna olmak üzere, vazgeçme onu kabul etmeyen maznuna tesir etmez.

Madde 108 – Takibi ancak şahsî dâva ikamesine bağlı olan fiil hakkında salâhiyettar kimse altı ay zarfında dâva etmediği takdirde takibat yapılamaz.

Müruru zaman haddini geçmemek şartiyle bu müddet dâvaya hakkı olan kimsenin fiilden ve failin kim olduğundan haberdar bulunduğu günden başlar.

Dâvaya hakkı olan birkaç kimseden birisi altı aylık müddeti geçirirse bundan dolayı diğerlerinin hukuku sakıt olmaz

Madde 111 – Hukuku âmme dâvasının düşmesi cürümden zarar gören şahsın dâvadan vazgeçmiş olmasından ileri gelmiş ve vazgeçtiği sırada dâvacı hukuku şahsiyesini ayrıca muhafaza eylememiş ise artık hukuk mahkemesinde dahi dâva edemez.”

5237 s. Türk Ceza Kanununun 73. maddesinin 1 ilâ 7. fıkraları ise şöyledir:

MADDE 73 –

(1) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olan suç hakkında yetkili kimse altı ay içinde şikâyette bulunmadığı takdirde soruşturma ve kovuşturma yapılamaz.

(2) Zamanaşımı süresini geçmemek koşuluyla bu süre, şikâyet hakkı olan kişinin fiili ve failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği günden başlar.

(3) Şikâyet hakkı olan birkaç kişiden birisi altı aylık süreyi geçirirse bundan dolayı diğerlerinin hakları düşmez.

(4) Kovuşturma yapılabilmesi şikâyete bağlı suçlarda kanunda aksi yazılı olmadıkça suçtan zarar gören kişinin vazgeçmesi davayı düşürür ve hükmün kesinleşmesinden sonraki vazgeçme cezanın infazına engel olmaz.

(5) İştirak hâlinde suç işlemiş sanıklardan biri hakkındaki şikâyetten vazgeçme, diğerlerini de kapsar.

(6) Kanunda aksi yazılı olmadıkça, vazgeçme onu kabul etmeyen sanığı etkilemez.

(7) Kamu davasının düşmesi, suçtan zarar gören kişinin şikâyetten vazgeçmiş olmasından ileri gelmiş ve vazgeçtiği sırada şahsî haklarından da vazgeçtiğini ayrıca açıklamış ise artık hukuk mahkemesinde de dava açamaz.”

Konuyla ilgili olarak, iki kanun hükümleri karşılaştırıldığında şunlar söylenebilir:

5237 s. TCK’da konuyla ilgili düzenleme yapılırken, 765 s. Kanunun esasları muhafaza edilmekle beraber bazı yenilikler de getirilmiştir.Söz gelimi şikayetten vazgeçmenin, şikayet üzerine açılan davaya ilişkin suçun işlenmesinde şerik olanları da kapsayacağı yani onlar hakkında da geçerli sayılacağı belirtilmiş(m.73/5), diğer taraftan 765 s. Türk Ceza Kanununun 111. maddesinde yer alan hükümde, mağdurun korunmasının ceza hükümleriyle de sağlanması yönünden önemli bir değişiklik yapılmıştır(m. 73/7).Buna göre, kamu davasının düşmesi, suçtan zarar gören kişinin şikâyetten vazgeçmiş olmasından ileri gelmiş ve suçtan zarar gören, şikayetinden vazgeçtiği sırada şahsî haklarından da vazgeçtiğini ayrıca açıklamış ise artık hukuk mahkemesinde de dava açamayacak,bunun dışında şikayetinden vazgeçtiği sırada şahsi haklarını ayrıca muhafaza etmemiş olması hukuk mahkemesinde dava açmasına engel oluşturmayacaktır.

Yeni ceza mevzuatında “şahsi dava”ya yer verilmediği gibi, “şahsi haklar”ın (maddi ve manevi tazminatın) ceza mahkemelerinden istenmesi ve bu mahkemelerde karara bağlanması yolu da kaldırılmıştır.

UZLAŞMA

5237 sayılı Türk Ceza Kanununda, oruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlarda, şikâyetten vazgeçmeden ayrı olarak, uzlaşma müessesesi kabul edilmiştir. şikâyetten vazgeçme,soyut bir şekilde gerçekleşmektedir. Şikâyetten vazgeçmenin kabulü için, mağdurun uğradığı zararın herhangi bir şekilde karşılanması şart olarak aranmamaktadır. Hâlbuki uzlaşma hâlinde, fail, suçtan zarar gören gerçek kişinin veya özel hukuk tüzel kişisinin maruz kaldığı zararın tümünü veya büyük bir kısmını ödemeyi veya gidermeyi üstlenmektedir. Failin üstlenmiş bulunduğu zararın karşılanması yönündeki edimi eksiksiz bir şekilde yerine getirmesi hâlinde, Cumhuriyet savcısı tarafından kamu davası açılmayacak ya da açılmış olan kamu davasıyla ilgili olarak mahkeme tarafından düşme kararı verilecektir. Böylece uzlaşma, suç mağdurunun uğradığı zararların karşılanmasını mümkün kılabilmek açısından etkin bir yol olarak öngörülmüştür.Nitekim,XXI. Yüzyıl adalet sistemi mağdurun tatmin edilmesini de ön plana çıkarmış bulunmaktadır.

Uzlaşma, 5237 s. Türk Ceza Kanununun 73. maddesinin sekizinci fıkrasında;”Suçtan zarar göreni gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olup, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı bulunan suçlarda, failin suçu kabullenmesi ve doğmuş olan zararın tümünü veya büyük bir kısmını ödemesi veya gidermesi koşuluyla mağdur ile fail özgür iradeleri ile uzlaştıklarında ve bu husus Cumhuriyet savcısı veya hâkim tarafından saptandığında kamu davası açılmaz veya davanın düşürülmesine karar verilir.”şeklinde bir düzenlemeye tabi tutulmuştur.

Uzlaşma kurumunun usuli yönü,yani Cumhuriyet savcılığınca ve mahkemelerce nasıl uygulanacağı konusu, yeni Ceza Muhakemeleri Kanununda düzenlenmektedir.

Kanunun 11. maddesinin ikinci fıkrasında yazılı hâlde de, suçun uzlaşmaya ilişkin hükümler çerçevesinde çözümlenebilecek nitelikte bir olaya ilişkin olması ve zarar görenin şikâyeti halinde, uzlaşma hükümleri uygulanabilecektir.

Kanunun 340 ve 341. maddelerinin ikinci fıkralarında yazılı halde de, suç, şikâyete tâbidir. Ancak, burada şikâyetçi, ilgili yabancı devlettir.
“Uzlaşma”nın düzenlendiği, 73. maddenin sekizinci fıkrasına göre ise, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı bulunan suçların uzlaşma kapsamına girmesi için, suçtan zarar göreni, gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olması gerekir. Bu nedenle, 340 ve 341. maddelerin ikinci fıkralarında yazılı suçlarla, 11. maddenin ikinci fıkrasında yazılı halde, şikâyetçinin yabancı devlet olması halinde, uzlaşma hükümleri uygulanmaz.

DAVA VEYA CEZANIN DÜŞMESİNİN ETKİSİ

Dava veya cezanın düşmesinin etkisi, 5237 s. Kanunun 74. maddesinde; 765 s. Kanunun ise,100,110 ve 120. maddelerinde düzenlenmiştir.

5237 s. Kanunun 74. maddesi şöyledir:

” Dava veya cezanın düşmesinin etkisi

MADDE 74 –

(1) Genel af, özel af ve şikâyetten vazgeçme, müsadere olunan şeylerin veya ödenen adlî para cezasının geri alınmasını gerektirmez.

(2) Kamu davasının düşmesi, malların geri alınması ve uğranılan zararın tazmini için açılan şahsî hak davasını etkilemez.

(3) Cezanın düşmesi şahsî haklar, tazminat ve yargılama giderlerine ilişkin hükümleri etkilemez. Ancak, genel af hâlinde yargılama giderleri de istenemez.”

765 s. Kanunun 100,110 ve 120. madde metinleri de aşağıdadır:

Madde 100 – (Değişik: 11.6.1936 – 3038/1 md.)

Umumî ve hususî aflar ve suçtan zarar görenin dâvadan veya şikâyetten vazgeçmesi ne zaptolunan eşyanın ne de malsandığına tediye olunan ağır ve hafif para cezalarının istirdadını icab etmez.

Madde 110 – Hukuku âmme dâvasının düşmesi emval istirdadı ve uğranılan zararın tazmini için ikame olunan hakkı şahsî dâvasına halel vermez.

Madde 120 – Ceza hükümlerinin sukutu hukuku şahsiye ve istirdadı emval ve tazminat ve masarifi muhakemeye müteallik hükümlere halel vermez. Ancak umumî aftan neşet eden sukut masarifi muhakemenin tahsili hakkında hazinenin mütalebe hakkını dahi iskat eder.”

Bu konuda, her iki kanunun yukarıya alınan hükümleri arasında paralellik bulunmaktadır.Sadece, yeni ceza kanununda kabul edilmiş olan “adli para cezası”na uygun ibare değişiklikleri yapılmış ve daha anlaşılır bir dil kullanılmıştır.

ÖNÖDEME

Önödeme, 765 s. Kanunun 119. maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir:
“Madde 119- (Yeniden düzenleme: 7.1.1981-2370/1 md.)

(Değişik birinci fıkra: 7.12.1988 – 3506/3 md.) Yalnız para cezasını gerektiren veya kanun maddesinde öngörülen hürriyeti bağlayıcı cezasının yukarı haddi üç ayı aşmayan suçun faili;

1. Para cezası maktu ise bu miktarı, aşağı ve yukarı hadleri gösterilmiş ise aşağı haddini,

2. Hürriyeti bağlayıcı cezanın aşağı haddinin, her gün için 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde belirtilen aşağı hadler üzerinden karşılayan miktarını,

3. Hürriyeti bağlayıcı ceza ile birlikte para cezası da öngörülmüş ise, hürriyeti bağlayıcı ceza için yukarıdaki şekilde belirlenecek miktar ile para cezasının aşağı haddini,

Soruşturma giderleri ile birlikte, Cumhuriyet Savcılığınca yapılacak tebliğden itibaren on gün içinde merciine ödediği takdirde hakkında kamu dâvası açılmaz.

(Değişik: 7.12.1988 – 3506/3 md.) Suçla ilgili kanun maddesinde, yukarı haddi üç ayı aşmayan hürriyeti bağlayıcı ceza veya para cezasından yalnız birisinin uygulanmasının öngörüldüğü hallerde, yukarıdaki fıkralara göre ödenmesi gereken miktar para cezası esas alınarak belirlenir.

Cumhuriyet Savcılığınca yapılacak tebligatta, ödenecek miktar, ödeme süresi ve belli edilen miktarın bu süre içinde ödenmesi halinde kamu dâvasının açılmayacağı ve ödenmediği takdirde açılacak kamu dâvası üzerine suçu sabit görüldüğü takdirde mahkemece tâyin edilecek cezanın yarı nisbetinde artırılarak hükmolunacağı sanığa bildirilir.

Yukarıdaki fıkra uyarınca yapılan tebligata rağmen belli edilen miktarın süresinde ödenmemesi halinde kamu dâvası açılır ve suç sabit olduğu takdirde tâyin edilecek ceza, aşağı ve yukarı haddi gösterilen hallerde yukarı haddi geçmemek üzere yarı nisbetinde artırılarak hükmolunur.
Özel kanun hükümleri gereğince işin doğrudan doğruya mahkemeye intikal etmiş olması halinde sanık sorgusundan önce hâkim tarafından verilecek on günlük mehil içinde bu madde hükümlerine göre tespit edilecek miktardaki parayı yargılama giderleriyle birlikte merciine ödediği takdirde kamu dâvası ortadan kaldırılır. Verilen mehil içerisinde belirlenen paranın ödenmemesi halinde yukarıdaki fıkra hükümleri uygulanır.

Yukarıdaki fıkra kapsamına giren bir suçtan ötürü doğrudan doğruya mahkemeye intikal eden işin ceza kararnamesiyle sonuçlandırılmış olması halinde itiraz üzerine duruşma yapılır ve bu halde de anılan fıkra hükümleri uygulanır.

Bu madde gereğince kamu dâvasının açılmaması veya ortadan kaldırılması kişisel hakkın istenmesine, malın geri alınmasına ve zoralıma ilişkin hükümleri etkilemez.

Kanun maddesinde ayrıca bir meslek veya sanatın tatili cezasının bulunması bu madde hükmünün uygulanmasına engel olmaz.
Nispî para cezasını gerektiren suçlar hakkında bu madde hükmü uygulanmaz.”

5237 s. TCK’da ise önödeme, 75. maddede aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir:

“Önödeme

MADDE 75 –

(1) Uzlaşma kapsamındaki suçlar hariç olmak üzere, yalnız adlî para cezasını gerektiren veya kanun maddesinde öngörülen hapis cezasının yukarı sınırı üç ayı aşmayan suçların faili;
a) Adlî para cezası maktu ise bu miktarı, değilse aşağı sınırını,
b) Hapis cezasının aşağı sınırının karşılığı olarak her gün için yirmi Türk Lirası üzerinden bulunacak miktarı,
c) Hapis cezası ile birlikte adlî para cezası da öngörülmüş ise, hapis cezası için bu fıkranın (b) bendine göre belirlenecek miktar ile adlî para cezasının aşağı sınırını,
Soruşturma giderleri ile birlikte, Cumhuriyet savcılığınca yapılacak tebliğ üzerine on gün içinde ödediği takdirde hakkında kamu davası açılmaz.

(2) Özel kanun hükümleri gereğince işin doğrudan mahkemeye intikal etmesi hâlinde de fail, hâkim tarafından yapılacak bildirim üzerine birinci fıkra hükümlerine göre saptanacak miktardaki parayı yargılama giderleriyle birlikte ödediğinde kamu davası düşer.

(3) Cumhuriyet savcılığınca madde kapsamına giren suç nedeniyle önödeme işlemi yapılmadan dava açılması veya dava konusu fiilin niteliğinin değişmesi suretiyle madde kapsamına giren bir suça dönüşmesi hâlinde de yukarıdaki fıkra uygulanır.

(4) Suçla ilgili kanun maddesinde yukarı sınırı üç ayı aşmayan hapis cezası veya adlî para cezasından yalnız birinin uygulanabileceği hâllerde ödenmesi gereken miktar, yukarıdaki fıkralara göre adlî para cezası esas alınarak belirlenir.

(5) Bu madde gereğince kamu davasının açılmaması veya ortadan kaldırılması, kişisel hakkın istenmesine, malın geri alınmasına ve müsadereye ilişkin hükümleri etkilemez.”

Önödeme müessesesi ile ilgili olarak, her iki kanun hükümleri karşılaştırıldığında, yeni Ceza Kanununda uzlaşma kapsamındaki suçların önödeme haricinde bırakılması dışında, başkaca esaslı bir fark ve değişiklik bulunmamaktadır.

5237 sayılı Yeni Türk Ceza Kanununun 182. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde ve 289. maddesinin üçüncü fıkrasında yazılı suçlar için yalnızca adlî para cezası öngörülmüş olup, önödemenin yeni Ceza Kanununda uygulaması sadece bu maddelerle sınırlıdır.

Dolayısıyla,önödeme müessesesi yeni Ceza Kanunu yönünden önemini yitirmiş, zikredilen iki hâl dışında tatbik kabiliyeti kalmamıştır.

MÜSADERE

Müsadere, 765 s. Türk Ceza Kanununun 36. maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir:

Madde 36 – (Değişik: 8.6.1933 – 2275/1 md.)

Mahkûmiyet halinde cürüm veya kabahatte kullanılan veya kullanılmak üzere hazırlanan veya fiilin irtikâbından husule gelen eşya fiilde methali olmayan kimselere ait olmamak şartiyle mahkemece zabt ve müsadere olunur.

Kullanılması, yapılması, taşınması, bulundurulması ve satılması cürüm veya kabahat teşkil eden eşya bir ceza mahkûmiyeti olmasa ve faile ait bulunmasa bile mutlaka zabt ve müsadere olunur.

Taşınması memnu olmayan silahların ruhsatsız taşınması halinde de zabt ve müsaderesine hükmolunur.”

5237 s. yeni Türk Ceza Kanununun konuya ilişkin düzenlemeleri ise şöyledir:

“Eşya müsaderesi

MADDE 54 –

(1) İyiniyetli üçüncü kişilere ait olmamak koşuluyla, kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsaderesine hükmolunur. Suçun işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanan eşya, kamu güvenliği, kamu sağlığı veya genel ahlâk açısından tehlikeli olması durumunda müsadere edilir.

(2) Birinci fıkra kapsamına giren eşyanın, ortadan kaldırılması, elden çıkarılması, tüketilmesi veya müsaderesinin başka bir surette imkânsız kılınması hâlinde; bu eşyanın değeri kadar para tutarının müsaderesine karar verilir.

(3) Suçta kullanılan eşyanın müsadere edilmesinin işlenen suça nazaran daha ağır sonuçlar doğuracağı ve bu nedenle hakkaniyete aykırı olacağı anlaşıldığında, müsaderesine hükmedilmeyebilir.

(4) Üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım ve satımı suç oluşturan eşya, müsadere edilir.

(5) Bir şeyin sadece bazı kısımlarının müsaderesi gerektiğinde, tümüne zarar verilmeksizin bu kısmı ayırmak olanaklı ise, sadece bu kısmın müsaderesine karar verilir.

(6) Birden fazla kişinin paydaş olduğu eşya ile ilgili olarak, sadece suça iştirak eden kişinin payının müsaderesine hükmolunur.

Kazanç müsaderesi

MADDE 55 –

(1) Suçun işlenmesi ile elde edilen veya suçun konusunu oluşturan ya da suçun işlenmesi için sağlanan maddî menfaatler ile bunların değerlendirilmesi veya dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik kazançların müsaderesine karar verilir. Bu fıkra hükmüne göre müsadere kararı verilebilmesi için maddî menfaatin suçun mağduruna iade edilememesi gerekir.

(2) Müsadere konusu eşya veya maddî menfaatlere elkonulamadığı veya bunların merciine teslim edilmediği hâllerde, bunların karşılığını oluşturan değerlerin müsaderesine hükmedilir.”

5237 s. yeni Türk Ceza Kanununda “müsadere” müessesesi yeniden düzenlenmiş ve “kazanç müsaderesi” ile “kaim değer müsaderesi”ne yer verilmiştir.

Eşya müsaderesi, 54. maddede düzenlenmiştir.

Yapılan yeni düzenleme ile getirilen temel değişiklik, müsaderenin hukukî niteliğinin bir güvenlik tedbiri olduğunun kabul edilmesidir. İşte bu nedenledir ki, müsadereye hükmedilmesi için bir suçun işlenmesi zorunlu olmakla birlikte, bu suçtan dolayı bir kimsenin cezaya mahkûm edilmesi gerekmemektedir. Örneğin suç işlenmesinde kullanılan tehlikeli eşya, bunu kullanan fail, çocuk veya akıl hastası olması nedeniyle cezalandırılamasa dahi, müsaderesine hükmedilecektir.

Suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen eşyanın müsaderesine karar verileceği kabul edilmiştir. Ancak, bunun için, eşyanın iyi niyetli üçüncü kişilere ait olmaması gerekir. Başka bir deyişle, kişinin suçun işlenmesine iştirak etmemesi, suçun işlenişinden haberdar olmaması durumunda, sahibi bulunduğu eşya bir suçun işlenmesinde kullanılmış olsa bile, müsadereye hükmedilemeyecektir. Suçun işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanmış olan eşya ise, suçun icra hareketlerine henüz başlanmamış ise, sadece bu nedenle müsadere edilemeyecektir. Ancak bu eşyanın niteliği itibarıyla kamu güvenliği, kamu sağlığı veya genel ahlak açısından tehlikeli olması durumunda müsaderesine hükmedilecektir (m. 54/1).

Müsadere konusu eşyanın ortadan kaldırılması, elden çıkarılması, tüketilmesi veya müsaderesinin başka bir surette imkânsız kılınması halinde; bunun değeri kadar para tutarının (kaim-mukabil-muadil değerin) müsaderesi öngörülmüştür (m. 54/2).

Getirilen temel değişikliklerden biri de, müsaderede “orantılılık” kuralının kabul edilmesidir. Buna göre, suçta kullanılan eşyanın müsadere edilmesinin, işlenen suça nazaran daha ağır sonuçlar doğuracağı ve bu nedenle hakkaniyete aykırı olacağının anlaşılması halinde, eşyanın müsaderesine hükmedilmeyecektir . Bu hüküm, yalnızca suçta kullanılan eşya yönünden uygulanacaktır (m. 54/3).

Üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım ve satımı suç oluşturan eşya, her halükârda müsadere edilecektir (m. 54/4).

Bir şeyin sadece bazı kısımlarının müsaderesi gerektiğinde, tümüne zarar verilmeksizin, bu kısmı ayırmak mümkün ise, sadece bu kısmın müsaderesine karar verilecektir (m. 54/5). Örneğin, suça konu olan şey film ise ve bu filmin tümünün değil ama bazı sahnelerinin müstehcen (m. 226) olduğu tespit edilmişse, filmin müstehcen olan kısımları çıkartıldıktan sonra bütünlüğünü kaybetmiyorsa sadece suç teşkil eden sahnelerin; eğer bir filme sonradan porno nitelikte sahne ve bölümler ilave edilmişse sadece bu bölümlerin müsaderesine karar verilecektir.

Müşterek veya iştirak halinde mülkiyete konu olan eşyada, suça iştirak eden kişinin payının müsaderesine karar verilmesi öngörülmüştür (m. 54/6).

Kazanç müsaderesi, 55. maddede düzenlenmiştir.

Bu düzenleme ile güdülen temel amaç, suç işlemek yoluyla kazanç elde edilmesinin önüne geçilmesidir. Bu nedenle yeni hükümde kazanç müsaderesi kapsamlı bir biçimde düzenlenmiş ve suç işlemek suretiyle veya suç işlemek dolayısıyla elde edilen ekonomik kazançların müsaderesi mümkün hâle getirilmiştir. Böylece, kazanç müsaderesi, “karapara aklama”, uyuşturucu madde ticareti, dolandırıcılık, kaçakçılık, ihaleye fesat karıştırma gibi ekonomik çıkar elde etme amacıyla işlenen suçlara karşı etkin biçimde caydırıcılık özelliği olan bir yatırım niteliğine kavuşturulmuştur. Bu hükmün uygulanmasında mağdurun ve iyi niyetli üçüncü kişilerin hakları korunacak, bunlara ait maddi değerler kazanç müsaderesine tabi tutulmayacaktır (m. 55/1).

Düzenleme ile getirilen diğer bir yenilik de, eşya müsaderesinin düzenlendiği 54. maddenin ikinci fıkrasında da yer alan “Kaim-mukabil-muadil değer”in müsaderesidir. Buna göre, müsadere konusu eşya veya maddi menfaatlere elkonulamadığı veya bunların merciine teslim edilmediği hallerde, bunların karşılığını oluşturan değerlerin müsaderesine hükmedilecektir (m. 55/2).

Burada,yeni Türk Ceza Kanununda özel kanunlarla ilişkiye dair düzenlemeden de bahsetmek gerekmektedir.

5237 s. Türk Ceza Kanununda özel kanunlarla ilişki, hukuk devleti, adalet ve eşitlik ilkelerine uygun olarak yeniden belirlenmiştir.

765 sayılı Türk Ceza Kanunun 10. maddesinde ve Hükümet Tasarısının 3. maddesinde yer alan düzenlemeye göre; ceza kanununda yer alan hükümler, ayrı hüküm bulunmayan hâllerde, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlar hakkında da uygulanır.

5237 s. yeni Türk Ceza Kanununun 5. maddesinde “Özel kanunlarla ilişki” düzenlenmiş ve Yeni Ceza Kanununun genel hükümlerinin, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanacağı, kuralı getirilmiştir. Bu düzenleme, büyük bir değişiklik ve yeniliktir.

Özel ceza kanunlarında ve ceza içeren kanunlarda suç tanımlarına yer verilmesinin yanı sıra, çoğu zaman örneğin teşebbüs, iştirak ve içtima gibi konularda da bu kanunda benimsenen genel kurallara aykırı uygulamaların yolu açılmakta ve temel ilkeler dolanılmaktadır. Tüm bu sakıncaların önüne geçebilmek bakımından, ayrıca hukuk uygulamasında birliği sağlamak ve hukuk güvenliğini sağlamak için; diğer kanunlarda sadece özel suç tanımlarına yer verilmesi ve bu suçlarla ilgili yaptırımların belirlenmesi ile yetinilmelidir. Buna karşılık, suç ve yaptırımlarla ilgili olarak bu kanunda belirlenen genel ilkelerin, özel kanunlarda tanımlanan suçlar açısından da uygulanmasının temin edilmesi gerekmektedir. Aksi yöndeki düzenlemelerin hukuk devleti ve eşitlik ilkelerine aykırılık oluşturması nedeniyle, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 10. ve Hükümet Tasarısının 3. maddesinde yer alan düzenleme terkedilmiştir.

Uygulamada çok dikkat edilmesi gereken bu yeni düzenlemeye göre; Yeni Türk Ceza Kanununun yürürlüğe girmesine kadar yürürlüğe girmiş bulunan ve bu tarih itibariyle yürürlükte olan özel ceza kanunlarında ve ceza içeren kanunlarda yer alan teşebbüs, iştirak, içtima, zamanaşımı, erteleme ve müsadereye ilişkin hükümler Ceza Kanununun Genel Hükümler kısmında yer alan, bu konulardaki düzenlemeye tabi olacaklardır.

Ankahukuk Sitesi kurucusu ve yöneticisi

İçeriğimize yorumda bulunmak ister misiniz?

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlginizi Çekebilir

Siteden...

İlgili İçerikler