-
etkinlik
-
0
Vergi Hukuku
Vergi hukuku, kamu hukuku içinde yer alan ve devletin mali faaliyetlerinin hukuki yönünü inceleyen mali hukukun bir alt dalıdır. Vergi hukuku aynı zamanda Anayasa hukuku, Ceza Hukuku, İdare Hukuku, Devletler Özel Hukuku gibi diğer hukuk dalları ile de ilişki halindedir. Bu nedenle kişiler vergi borçları nedeniyle bir takım sorunlarla karşılaşmaktadır. Karışık ve takip etmesi zorunlu olan bu alanda, vergi hukukunda uzman bir Ankara vergi avukatı yardımı sürecin işleyişinin kolaylaşması ve başarılı olması açısından etkili olacaktır. Vergi Hukukunun Temeli Anayasamızın 73. maddesinde “Herkes kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür.” cümlesi yer alır. Devamında “Vergi resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.” cümlesi ile vergilerin ancak kanunla konulabileceği, değiştirilebileceği veya kaldırılabileceği ilkesi benimsenmiştir. Bu durum vergi hukukunun anayasal bir düzen olduğunu, mükelleflerin bu konuda devlete karşı sorumlu olduğunu açık ve net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bazı özel durumlarda vergi hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıklar söz konusu olur. Bu durumda uzman bir Ankara vergi avukatı desteği almanız yararınıza olacaktır. Ofisimiz Vergi hukuku konusunda uzman kadrosu ile hizmet vermektedir. Vergi Mükellefi Mükellef ve vergi sorumlusu kavramları Vergi Usul Kanunu’nun 8. maddesinde yer almaktadır. Vergi Usul Kanunu mükellefi, vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu düşen gerçek veya tüzelkişi şeklinde tanımlamıştır. Dolayısıyla mükellefin kim olduğunu anlamak için yapılması gereken şey vergi kanunlarına göre üzerine vergi borcu düşen kişileri tespit etmek olmaktadır. Vergi Sorumlusu Vergi sorumlusu ise, verginin ödenmesi bakımından, alacaklı vergi dairesine karşı muhatap olan kişidir. Vergi sorumluluğunda, başkasına ilişkin vergisel yükümlülükler nedeniyle oluşan maddi ve / veya şekli vergisel ödevlerin, kendi adına yerine getirilmesi söz konusudur. Vergi hukuku diğer hukuk dalları ile ilişki halinde olması nedeniyle oluşan ihtilaflarda hukuki yardım almak gerekebilir. Bu durumda uzman bir Ankara vergi avukatı ile süreci takip etmek işlerinizi kolaylaştıracaktır. Vergi Hukuku Alanında Takip Ettiğimiz Davalar Düzeltme Şikayet Başvuruları E-Haciz Davaları Emlak Vergisi Davaları Gümrük Kanunu Harcamalara Katılma Payı İhtiyati Haciz Davaları İlan Ve Reklam Vergisi Kdv Davaları Kod (Özel Esaslar) Davaları Kurumlar Vergisi Davaları (Kayıt Dışı Hasılat) Ödeme Emri Davaları (6183) Ötv Davaları Suç (Özel Usulsüzlük Cezaları) Ücretlilere İlişkin Vergi Davaları Vergi İadesi Mahsup Davaları Vergi Ziyaı Cezaları (Sahte Fatura Düzenleme) Vergi Ziyaı Cezaları (Sahte Fatura Kullanma)- vergi avukatı
- ankara vergi avukatı
-
(and 2 more)
Tagged with:
-
0
375 Sayılı KHK
375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye 7145 sayılı Kanunun 26. maddesi ile Geçici 35. Madde eklenmiş olup, “… Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakî yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen… personeli İçişleri Bakanının onayı ile kamu görevinden çıkarılır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu yazımızda 375 sayılı khk ile kamu görevinden çıkarılan personelin atabileceği adımlar ele alınacak olup, emsal kararlara da yer verilecektir. 375 Sayılı KHK Yukarıda anılan maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç yıl süreyle; terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen; 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa tabi personel Milli Savunma Bakanının onayı ile kamu görevinden çıkarılır. 18/3/1986 tarihli ve 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununa tabi personelden Türk Silahlı Kuvvetlerinde istihdam edilenler Milli Savunma Bakanının onayı ile kamu görevinden çıkarılır. 13/6/2001 tarihli ve 4678 sayılı Türk Silahlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli Subay ve Astsubaylar Hakkında Kanuna tabi personelden Türk Silahlı Kuvvetlerinde istihdam edilenler Milli Savunma Bakanının onayı ile kamu görevinden çıkarılır. 10/3/2011 tarihli ve 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanununa tabi personelden Türk Silahlı Kuvvetlerinde istihdam edilenler Milli Savunma Bakanının onayı ile kamu görevinden çıkarılır. Milli Savunma Bakanına bağlı personel Milli Savunma Bakanının onayı ile kamu görevinden çıkarılır.. Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü personeli İçişleri Bakanının onayı ile kamu görevinden çıkarılır. Anılan maddeye göre kamu görevinden çıkarma yaptırımının uygulanması için ilgilinin anılan yapı veya örgütlerle iltisak yahut irtibatının olduğunun değerlendirilmesinin yeterli gerekli olduğu açık ise de, bu değerlendirmenin ne şekilde yapılacağına, hangi olay ve olgulara dayanılacağına dair bir hukuki düzenleme bulunmamaktadır. Uygulamada genellikle; Ankesörlü telefonlardan aranma, Tanık beyanları, Çocuğunu örgüte müzahir okullara gönderme, Sendika üyeliği, Bylock, Daha önce örgüte müzahir okullarda çalışmış olmak, Bank Asya’ya para yatırmış olma, gibi gerekçeler irtibat veya iltisak olarak değerlendirilerek kişilerin kamu görevinden çıkarılmasına karar verilmektedir. Bu kriterler değerlendirilirken, kişilerin bu kriterlerden yargılanıp beraat almış olması ya da yine bu kriterlerin varlığından dolayı başlatılmış bir ceza soruşturması neticesinde Kovuşturmaya Yer Olmadığı kararı verilmiş olması göz önünde bulundurulmamaktadır. 375 Sayılı KHK İle Kamu Görevinden Çıkarılma İşlemine Karşı İptal Davası Sözü geçen kanun maddesine dayanarak çok sayıda asker, polis ve çeşitli kamu görevlilerinin herhangi bir mahkeme kararına gerek duyulmadan görevden uzaklaştırılmasına karar verilmiştir. Görevden uzaklaştırılmasına karar verilen kişiler bir daha kamu görevinde çalışamayacakları gibi rütbe ve memuriyetleri tamamen geri alınır, silah ruhsatları iptal edilir ve özel güvenlik şirketlerinde çalışmalarına müsaade edilmez. Bunların yanında ihraç edilen kişilerin pasaportları da iptal edilebilir. Görüldüğü üzere dava konusu ihraç kararı, sonuçları bakımından en ağır idari yaptırım niteliğindedir. Böylesi ağır sonuçları olan bir işlemin tesisinden önce disiplin hukukunun en temel ve vazgeçilmez ilkesi olan savunma hakkının usulen değil gerçek anlamda tanınması zorunludur. Nitekim, Anayasamızın 129. maddesinin ikinci fıkrasında, memurlar ve diğer kamu görevlilerine savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemeyeceği açık biçimde düzenlenmiştir. İlgili kanuni düzenleme ile bir kamu görevlisinin, hakkında herhangi bir soruşturma açılmasına veya yargılanmasına gerek görülmeden, terör örgütüne üye olduğu kabul edilip en ağır yaptırımlara tabi tutulmasına imkân tanımıştır. Kesinleşmiş yargı kararı aranmadan bir kişinin suçlu ilan edilmesine imkân tanıyan bu düzenleme, masumiyet karinesinin ihlali niteliğindedir. Normal prosedüre göre bir devlet memuru suç ithamı altında kalırsa önce disiplin hükümlerine göre soruşturulur, suç işlediği kanaati ağırlık kazanırsa adli mercilere haber verilir. Adli merciler isnadı ciddi bulursa bir yandan da hakkında ceza soruşturması başlatılır. Disiplin soruşturması ve ceza yargılaması süresince hakkında ayrı ayrı deliller toplanır, savunması alınır, hukuki yardımdan istifade eder, bilirkişi talep edebilir, suçluluğu yargısal makamlar katında ispat edileceği ana kadar suçsuzluk karinesinden yararlanır. Kişi hakkında hem yargısal, hem de idari açıdan cezalar verilmesi halinde; müeyyide kesinleşinceye kadar memuriyetten çıkarılması Anayasa ve yasalara aykırıdır. 375 Sayılı KHK İle Kamu Görevinden Çıkarılma İşlemine Karşı İptal Davası Açma Usulü İhraç kararının kişiye tebliğ tarihinden itibaren 60 gün içerisinde İdare Mahkemesine iptal davası açmak gerekir. Dava ihraç edilen kişinin son görev yeri idare mahkemesinde açılır. 375 Sayılı KHK İle Kamu Görevinden Çıkarılma Emsal Kararlar: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen 15 Aralık 2020 tarihli 33399/18 başvuru numaralı Pişkin v. Turkey kararında başvurucunun üye, irtibatlı ve iltisaklı denilerek hiç bir usulü güvence sağlanmadan işine son verilmesine ilişkin davada adil yargılanma ve özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği hükme bağlanmış ve devletimizin başvurucuya tazminat ödemesine hükmedilmiştir. Emsal Yürütmenin Durdurulması Kararı Muğla 2. İdare Mahkemesi vermiş olduğu yürütmenin durdurulması kararında: ”375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen Geçici 35’inci maddenin amacı dikkate alındığında alınan tedbirler vasıtasıyla başta FETÖ/PYD olmak üzere terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulun’ca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna dair karar verilen yapı , oluşum veya gruplara üyeliği , mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen kişilerin kamu kurum ve kuruluşlarından çıkarılarak Anayasa ile kurulan demokrasi düzeninin korunmak istendiği anlaşılmaktadır. Anılan maddeye göre kamu görevinden çıkarma yaptırımının uygulanması için ilgilinin anılan yapı veya örgütlerle iltisak yahut irtibatının olduğunun değerlendirilmesinin yeterli gerekli olduğu açık ise de, bu değerlendirmenin ne şekilde yapılacağına, hangi olay ve olgulara dayanılacağına dair bir hukuki düzenleme bulunmamaktadır. Bununla birlikte idare hukukunun yerleşik ilkelerine göre bir idari işlemin sebep unsuru yönünden hukuken geçerli sayılabilmesi için dayandığı maddi ve hukuksal olay ve olguların maddi dünyada gerçekleşmiş olması ve bunların hukuki tavsifinin doğru yapılması şarttır. Ayrıca, kişiler aleyhine yaptırım öngören kuralların tatbikinde takdir öğesine mümkün olan en az seviyede yer verilmesi de hukuki güvenlik ilkesinin doğal bir sonucudur. Buna göre, kanun metninde yer verilen değerlendirmenin tatbikinin keyfi veya takdiri nitelik arz etmediği, hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak kuşku götürmez bir tespite, bilgi veya belgeye dayandırılmasının zorunlu olduğu aşikar olup, bu bağlamda yapılacak yargısal denetimde de maddi gerçeklik ve hukuki tavsife bakılacağı tabiidir. Bu durumda yukarıda aktarılan hususlar birlikte göz önüne alındığında, irtibat yahut iltisakın varlığına ilişkin değerlendirmenin yeterli tespit, bilgi ve belgelerle ortaya konulamadığı anlaşıldığından dava konusu işlemin sebep unsuru yönünden hukuka aykırı olduğu kanaatine varılmıştır.” demek suretiyle yürütmenin durdurulması kararı vermiştir. Kararda da belirtildiği gibi idareye bu kadar geniş bir takdir yetkisi tanınması hukuki güvenlik ilkesinin ihlali sonucunu doğurmaktadır. Yine kanun metninde yer verilen değerlendirmenin hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak kuşku götürmez bir tespite, bilgi veya belgeye dayandırılması zorunlu olduğu belirtilmiştir. -
0
Tapu İptali ve Tescil Davası
Tapu İptal davası; kanuna aykırı, usulsüz bir şekilde düzenlendiği idda edile tapu kaydının hukuk önünde uygun hale getirilmesi için açılan davadır. Tapu iptal davası hangi durumlarda açılır? Açılma nedenleri nelerdir? Hangi mahkemeler bakar ve bu konudaki örnek Yargıtay kararları nasıldır? gibi soruların cevabını makalemizde okuyabilirsiniz. Tapu İptal ve Tescil Davası Hangi Durumlarda Açılır? Genel olarak aşağıdaki nedenlerden bir tanesinin varlığı halinde tapu iptal davası açılır. Bu nedenler Hukuki ehliyetsizlik nedeniyle tapu iptali ve tescili davası, Muris muvazaası (mirastan mal kaçırma) nedeniyle tapu iptal ve tescil davası, Vekâlet görevinin kötüye kullanılması nedeniyle tapu iptal ve tescil davası, İmar uygulamasından kaynaklanan tapu iptali ve tescili davası, Aile konutu nedeniyle tapu iptal ve tescil davası, Ölünceye kadar bakma sözleşmesi nedeniyle tapu iptal ve tescil davası, Kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik nedeniyle tapu tescil davası, Olarak sıralanabilir. Şimdi tek tek bu başlıkları ele alalım. Hukuki Ehliyetsizlik Nedeniyle Tapu İptali ve Tescili Davası Ehliyetsizlik, kişinin eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme yeteneğinin bulunmamasıdır. Tapu iptali ve tescili davasının açılmasına neden oluşturacak olan durumlardan birisi de ehliyetsizlik halidir. Taşınmaz devri yapan kişinin, işlem yapıldığı sırada temyiz kudretine ve fiil ehliyetine sahip olması gerekir. Kişi ehliyetsiz olursa yapılan işlem yok hükmünde olur yani aslında ortaya doğmuş bir işlem çıkmaz. Kişinin devir işlemi sırasında akli dengesinin yerinde olmaması, bilincini etkileyecek faktörler içerisinde olması, 18 yaşının altında olması gibi durumlar sonucunda yapılan işlem geçersiz olacaktır. Bu nedenle fiil ehliyeti olmadan tapuda yapılan işlemin açığa kavuşması için, usulsüz ve yolsuz düzenlendiği iddia edilen tapu kaydının, hukuka uygun hale getirilmesi için tapu iptali ve tescili davası açılır. Bu durumda, ehliyete ilişkin duruma itiraz edecek olan kişiler, yapılan işleme konu taşınmazın önceki kayıt malikleridirler. Tapu iptal ve tescil talebine ilişkin açılacak davada eğer ki ehliyetsizlik hali davacı, önceki kayıt malikinden kaynaklanmış ise hukuki işlemdeki sakatlığının giderilmesi için bu kez ehliyetsiz olduğu iddia edilen gerçek hak sahibine vasi tayin edilmesi ve vasinin de vesayet makamından izin almak suretiyle hukuki işlemlerde onu temsil etmesi suretiyle dava açılmalıdır. Ehliyetsizlik nedeniyle açılacak olan tapu iptali ve tescili davasında davalı taraf, tapu kaydında taşınmazın mülkiyet hakkı sahibi olarak görünen kişiye karşı açılır. Kayıt malikin ölmüş olduğu bir durumda ise, dava malikin mirasçılarına yönlendirilmelidir. Davaya konu taşınmaz üzerinde üçüncü kişiler lehine tesis edilen ayni veya şahsi hakların da terkini talep ediliyorsa, bu kişiler aleyhine de dava açılmalıdır. Olağanüstü zamanaşımı nedeniyle açılacak tapu tescil davaları, ilgili tüzel kişilik ve hazine aleyhine birlikte açılmalıdır. Tapu iptali ve tescili davasında hukuki ehliyetsizlik iddiasının ispatı, Yargıtay Kararlarına göre şu şekildedir: “Ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ilişkin tüm tıbbi belgeler dava dosyasına getirilerek incelenir. Ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, reçeteler, film grafiklerinin tamamı getirtilmelidir.” “Ehliyetsizlik ve temyiz kudretinin yokluğu; yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirir. Bu nedenle, kişinin işlem yapmaya ehliyetli olup olmadığına dair bilimsel tıbbi bir rapor alınmalıdır. Özellikle Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Dairesi kişinin ehliyet durumuna ilişkin tıbbi rapor hazırlama konusunda uzmandır.” Ehliyetsizliğe ilişkin davalarda zamanaşımı ya da hak düşürücü süre yoktur. Dava hak sahibi kişilerce her zaman açılabilir. Hukuki ehliyetsizlik nedeniyle açılacak olan tapu iptali ve tescili davalarında görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir. Taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi de kesin yetkilidir. Dava harcı ise nispidir. Gayrimenkul değeri üzerinden harç hesaplaması yapılacaktır. Muris Muvazaası (mirastan mal kaçırma) Nedeniyle Tapu İptal ve Tescil Davası Muris muvazaası, yani kısaca mirastan mal kaçırma adıyla bilinir. Bazı durumlarda miras bırakanlar, mirasçıların yasal hakkı olan miras paylarından faydalanmalarını önlemek için mirasçılar arasında kanuna aykırılık oluşturacak nitelikte paylaşım yapabilmekte, mirasçılardan birine, hayatta bulunduğu sürede satış yapıyormuş gibi göstererek bağışta bulunabilmektedir. Muvazaanın gerçekleşmiş olması için tarafların gerçek iradeleri ile görünürde yapılan işlem arasında uyuşmazlık olmalı, üçüncü kişileri kandırma amacı olmalı, taraflar muvazaalı bir işlem yaptığına dair kendi arasında anlaşmış olmalıdır. Yargılaya göre; saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen bütün mirasçılar muris muvazaası nedeniyle tapu iptal ve tescil talepli dava açabilirler. Ancak bu davayı mirası reddeden, mirasçılıktan çıkarılan, miras hakkından feragat eden kişiler açamayacaktır. Yapılan muvazaasının ardından taşınmaz bir üçüncü kişiye satılırsa, bu durumda üçüncü kişilerin iyi niyetinin tespitinin yapılması gerekir. Eğer, taşınmaz için öncesinde muvazaalı işlem yapıldığını biliyor ya da bilebilecek konumda bulunuyorlarsa tapu iptali davası açılır. Muris muvazaasına dayalı tapu iptali davaları için herhangi bir zamanaşımı süresi ya da hak düşürücü süre yoktur. Muris muvazaasına dayalı davalar Asliye Hukuk Mahkemesinde açılır. Taşınmazın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesi yetkilidir. Muris muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescili davalarında, harçlar iptali istenen taşınmazın değerine göre belirlendiğinden, yani nispi nitelikli davalar olduğundan dava masrafları da buna göre değişecektir. Vekâlet Görevinin Kötüye Kullanılması Nedeniyle Tapu İptal ve Tescil Davası Kendisine vekalet görevi atfedilen vekil, başkası adına ve o kişinin yararına uygun hareket etmek zorundadır. Vekil, vekâlet verecek olan kişiye zarar verecek nitelikte eylemlerden kaçınmalıdır. Vekil, vekil edenin talimatına uymakla yükümlüdür. Günümüzde, vekâlet yetkisinde verilen sınır aşılarak, malikin istemlerinin zıttı yönde hareket ederek, istenmeyen sonuçlar doğurabilen vekiller karşımıza çıkmaktadır. Bu durumun önlenmesi adına, bir taşınmazda yapılacak olan yetkiyi aşan ya da yetki dışı işlemler yapan vekillerin varlığı halinde tapu iptali davası açmak güçlü bir seçenektir. Taşınmazlara ilişkin işlemlerde vekil, vekâlet görevini kötüye kullandığı takdirde tapu iptali ve tescili davası açılabilir. Vekâlet görevinin kötüye kullanılması nedeniyle açılacak olan tapu iptal ve tescil davalarında herhangi bir hak düşürücü süre ya da zamanaşımı süresi yoktur. Vekâlet görevinin kötüye kullanılması nedeniyle açılacak olan tapu iptal ve tescil davalarında görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesi, yetkili mahkeme ise taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir. İmar Uygulamasından Kaynaklanan Tapu İptali ve Tescili Davası İmar uygulamaları belediyeler kanalıyla yapılmaktadır. İmar uygulamalarından dolayı taşınmaz malikleri zarar görebilmektedirler. Yeni bir imar planı sonucunda oluşan yeni tapu kayıtlarının ve tescil işlemlerinin hukuka aykırı olduğu düşüncesiyle dava açılabilir. Bu davaların sıklığının nedeni ise taşınmaz sahiplerinden habersiz işlemlerin yapılması ve bunun sonucunda taşınmaz sahiplerinin yapılan imar uygulamalarını geç öğrenmesi etkilidir. Dava sürecinden önce davaya konu olan taşınmaz üzerinde imar uygulaması sonucu bir bina yapıldıysa bu süreçte bu bina yapanın hakları da korunacaktır. Bahsi geçen davaya konu olan taşınmazın üstüne imar uygulaması sonucunda bina yapan kişi iyi niyetli ise mahkeme bu kişi/kişilere masrafları oranında bir tazminat kararı verebilir. Davanın sonucunda imar uygulaması iptali gerçekleşmişse geri dönüşüm işlemleri yapılır ve iptal edilen parsellerin geri dönüşümü yapılır. Bu hususta alınan karar uygulamayı gerçekleştiren idareyi bağlar. Bu davanın sonucunda kesin karar çıktıktan sonra değişiklik kararının tebliğinden itibaren 30 (otuz) gün içinde itiraz yapılmalıdır. İmar uygulaması davaları, uygulamadan menfaati zarar gören taşınmaz sahipleri (gerçek ve tüzel kişiler olabilir) imar uygulamasını gerçekleştiren kuruma karşı İdare Mahkemesi’nde dava açabilir. Davacı olan taşınmazın sahibi kişi/kişiler imar uygulamasının iptalini ve kadastral parselin ihyası için tapu iptal ve tescil davası açabilir. Burada taşınmazın sahibi olan kişi/kişiler olan davacı taşınmazının imar uygulamasından öncesi duruma dönmesini istemektedir. Davanın açılması için taşınmazın bulunduğu bölgedeki mahkemeye başvurabilirler. Süre olarak ise taşınmaza ilişkin yeni tapu kaydının açılması ile başlar. Ülkemizde genelde bu davalar imar planlarını belli dönemlerde yeniden düzenleyen Belediyelere karşı açılmaktadır. Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi Nedeniyle Tapu İptal ve Tescil Davası Ölünceye kadar bakma sözleşmesi bir kişinin ölene kadar bakılması karşılığında bakım yapan kişiye belirli menfaatlerin sağlandığı bir sözleşme türüdür. Buradaki sözleşmenin gerçekleşmesi için bakıcının kim olduğu önemli değildir. Bakılan kişinin çocuğu, hemşire ya da bir şirket personeli olabilir. Ölünceye kadar bakma sözleşmesi ancak Sulh Hâkimi önünde Noterde veya Tapu Müdürlüğünde yapılabilecektir. Bu sözleme yapıldığı esnada da iki tanık bulundurulması zorunludur. Ölünceye kadar bakma sözleşmesine dayalı tapu iptal ve tescil davası açılabilmesi için, bakım borçlusunun yani ölünceye kadar bakmakla yükümlü olan kişinin üzerine düşen tüm bakım ve gözetme yükümlülüklerini yerine getirmiş olmasına rağmen, bakım alacaklısı tarafından kendisine devredilmesi gereken malvarlığı veya malvarlığı değerinin devredilmemiş olması gerekir. Eğer bakım alacaklısı sağ ise, bu durumda bakım borçlusu veya bakım borçlusunun külli halefleri tarafından, sözleşme konusu taşınmazın tapudaki malikine karşı tapu iptal ve tescil davası açılacaktır. Eğer bakım alacaklısı vefat etmiş ise, bu durumda açılacak olan tapu iptal ve tescil davası murisin mirası reddetmeyen, mirastan çıkarılmamış olan mirasçılarına karşı açılacaktır. Ölünceye kadar bakma sözleşmesine dayalı tapu iptal ve tescil davasında, kendisine husumet yöneltilen davalı/davalılar sözleşmenin geçersiz olduğuna dair iddialarda bulunacaklarsa söz konusu geçersizliği ispatla yükümlü olan taraf kendileri olacaktır. Tapu iptal ve tescil davalarında dava konusu bir ayni hakka dayandığından zamanaşımı söz konusu olmaz. Ölünceye kadar bakma sözleşmesi nedeniyle tapu iptal ve tescil davasında görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi ise yetkilidir. Aile Konutu Nedeniyle Tapu İptal ve Tescil Davası Aile konutu, Medeni Kanunda yer alan düzenleme ile ailenin yaşamını devam ettirip barınma ihtiyacını karşıladığı yer olmakla birlikte, aile açısından koruduğu manevi değer de düşünülerek kanun hükmü ile koruma altına alınmıştır. TMK 194. madde hükmüne göre eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz. Aile konutu şerhi ile ilgili düzenleme yalnızca malik olunan taşınmaz hakkında değil kira sözleşmesi ile kiralanan taşınmazın aile konutu olarak kullanılması halinde de sınırlı bir koruma sağlamaktadır. Kira sözleşmesine taraf olmayan eşin açık rızası olmadıkça, sözleşmenin tarafı olan eş kira sözleşmesini feshedemeyecektir. Aile konutu eşlerden biri tarafından kira ile sağlanmışsa, sözleşmenin tarafı olmayan eş, kiralayana yapacağı bildirimle sözleşmenin tarafı hâline gelir ve bildirimde bulunan eş diğeri ile müteselsilin sorumlu olur. Malik eşin, malik olmayan eşin rızası olmadan taşınmaz üzerinde yapacağı bir satış işlemi neticesinde tapu iptali ve tescili davası açılacaktır. Aile konutu niteliğindeki taşınmazın maliki olmayan eş, tapu kütüğüne aile şerhi konulmasını, Tapu Müdürlüğünden talep edebilecektir. Taşınmazın devrinde rızası olmayan eş,Aile Konutu Nedeniyle Tapu İptal ve Tescil Davası’nın davacı tarafı olacaktır. Davalı taraf ise malik olup devir işlemini yapan eş ve taşınmazı devralan kişi olacaktır. Aile konutuna dayalı açılacak tapu iptal ve tescil davasında Aile Mahkemeleri görevlidir. Yetkili mahkeme ise taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir. Açılacak olan Tapu iptal ve tescil davası için belirlenmiş bir zamanaşımı süresi yoktur. Fakat aile konutunu satın alan iyi niyetli üçüncü kişiler; tapu sicilinde kesintisiz ve herhangi bir davaya konu olmadan geçireceği 10 yılsonunda o taşınmazın maliki olmaktadır. Bu nedenden dolayı 10 yılsonunda tapu iptali ve tescili davası açılamaz. Kazandırıcı Zamanaşımı ve Zilyetlik Nedeniyle Tapu Tescil Davası Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir gayrimenkulü davasız ve aralıksız olarak 20 yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, gayrimenkule ait mülkiyet hakkının kendi adına tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir (TMK md.713/1). Tapuda kayıtlı bir gayrimenkulün veya payın kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla mülk edinilmesi kural olarak mümkün değildir. Ancak, tapu kaydından taşınmazın mülk sahibinin kim olduğu anlaşılamıyorsa veya 20 yıl önce hakkında gaiplik kararı verilen bir kimseye ait ise, taşınmazın kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilmesi mümkündür. Yani, malik sıfatıyla zilyet için zilyetliğin başladığı tarihten itibaren 20 yıllık bir kazandırıcı zamanaşımı süresi söz konusudur. Gerekli her türlü dikkat ve özen gösterilerek tapu kütüğü incelenmesine rağmen mülkiyet hakkı sahibi anlaşılamaması, Tapu kütüğünde malik kısmının boş olması, silinmesi ve yeniden yazılmaması hali, Taşınmazın adına mevcut olmayan, hayali kişi yazılması, Malik adının belirsiz, yetersiz ve soyut gösterilmesi hallerinde malikin kim olduğunun belli olmadığı kabul edilir. Hangi Durumlarda Tapu İptal ve Tescil Davası Açılamaz? Tapu Tescil işlemi gerçekleştikten sonraki 10 sene boyunca, elindeki taşınmazın tapusunu herhangi özel veya tüzel bir kişiye devretmeden kesintisiz olarak elinde bulunduran kişi aleyhine; tescil işleminde usulsüzlük tespit edilse dahi iptal davası açılamaz. -
0
Turkish Citizenship Through Property Purchase
Turkish Citizenship by Investment Program was newly introduced on 12.01.2017 and amended on 18.09.2018. Owing to the new system, foreigners are granted to acquire Turkish citizenship through property purchase worth at least $400.000 or making $500.000 capital investment. This article intends to clarify the new system in a detailed manner with regard to the first one, namely the acquisition of Turkish citizenship by property purchase. What is the link between citizenship law and real estate law? There is an increasing correlation between the exercise of the right to property and the word of citizenship. Real estate law regimes generally involve the constant possession, control, and the use of ownership for any entity. The exercise of the right to property basically depends on the enjoyment of citizenship according to domestic legal systems. However, only a few states including Turkey and the United States do not ask citizenship for a real property purchase. For more detailed information regarding the USA real estate system, see our article on “Home Purchase in the USA”. Even more, pursuant to a number of real estate law systems, the acquisition of citizenship requires a number of legal necessities, such as the ownership of a real property in the country concerned. In that context, home purchase is considered as an easy and secure way of the provision of citizenship by foreigners in those states. How is the acquisition of Turkish citizenship through a real estate investment In accordance with Article 66 of Turkish Constitution, ‘everyone bound to the Turkish State through the bond of citizenship is a Turk. The child of a Turkish father or a Turkish mother is a Turk. Citizenship can be acquired under the conditions stipulated by law, and shall be forfeited only in cases determined by law’.[1] According to internationally established principles, citizenship may be acquired at birth or through naturalization subsequent to birth. Likewise, Article 5 of the Law on Turkish Citizenship (No:5901) has a similar provision, approving the same principle. Indeed, the acquisition of Turkish citizenship after birth is another possibility based on the decision of competent national authority under Article 9. Nevertheless, a complex and detailed legal procedure is needed. The Law in question is available online here (in Turkish). In recent years, economic downturn and turmoil has been a matter of concern facing the international community. Therefore, granting citizenship to foreigners has been used as a tool to attract foreign investments. Keeping in mind such economic developments, the Turkish government took steps for the facilitation of the acquisition of Turkish citizenship. Consequently, the term of“exceptional Turkish citizenship” is widened through new legal amendments. Pursuant to Article 46 of the Law on Turkish Citizenship (No:5901), new regulation was issued and later amended by the President on January 6 and May 13 2022. According to Article 20 of the said regulation, by purchasing a property of valued minimum $400.000 USD in any part of Turkey a foreign person will be able to acquire Turkish Citizenship. The main condition is to hold the ownership of the involved property for at least 3 years. Moreover, the involved purchase should be examined and confirmed by the Ministry of Environment, Urbanization and Climate Change. Conclusion In the final analysis, it is worth reiterating that a property purchase is one of the easiest way of exceptional acquisition of Turkish citizenship. As discussed above, buying a property in Turkey is the first, albeit not the last step to finalize all administrative procedures for the acquisition of citizenship. Indeed, it involves a number of follow-up legal steps without delay. The full process requires comprehensive legal support and consultation for a successful outcome. -
0
Adli Sicil Kaydı Nasıl Silinir?
Adli sicil kaydı nedir, nereden alınır, adli sicile hangi bilgiler işler, ne kadar sürede silinir gibi konuları ele alınacaktır. Bununla beraber adli sicil kaydı sildirme konusunda gerekli çalışmaların nasıl yürütüleceği hakkında bilgiler vereceğiz. Adli Sicil, Sabıka Kaydı Nedir? Sabıka kaydı olarak da bilinen adli sicil kaydı, vatandaş tarafından işlenen suçların kayıtlarının, devlet tarafından tutulmasıdır. Bu kayıtlarda kişilerin kesinleşmiş ceza ve güvenlik tedbiri hükümleri yer almaktadır. Kayıtlara bu şekilde veri girişiminin gerçekleşmesi için kişinin o suçu işlediğinin mahkeme kararı ile kesinleşmiş olması gerekir. Adli Sicil Kaydı Nereden Alınır? Adli sicil kaydı, adliyelerden, kaymakamlıklardan, yurt dışında büyükelçiliklerden ve e devlet üzerinden alınır. Adli Sicile Hangi Bilgiler Kaydedilir? Adli sicile kaydedilecek bilgiler 5352 sayılı Adli Sicil Kanun 4. maddede sayılmıştır. Buna göre: a) Hapis cezaları ile ilgili olarak; Hapis cezasına mahkûmiyet kararı, Koşullu salıverilme kararı, Koşullu salıverilmede denetim süresinin uzatılmasına ilişkin karar, Koşullu salıverilme kararının geri alınmasına dair karar, Hapis cezasının infazının tamamlandığı hususu, b) Hapis cezasının ertelenmesi halinde; Denetim süresi, Denetim süresinin yükümlülüklere uygun veya iyi halli olarak geçirilmesi dolayısıyla cezanın infaz edilmiş sayıldığı hususu, Ertelenen hapis cezasının infaz kurumunda çektirilmesine ilişkin karar, c) Adlî para cezası ile ilgili olarak; Adlî para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükmü, Adlî para cezasının ödenmek suretiyle infaz edildiği hususu, Adlî para cezasının tazyik hapsi suretiyle kısmen veya tamamen infaz edildiği hususu, Adlî para cezasının tazyik hapsinden sonra kalan kısmının ödenmek suretiyle infaz edildiği hususu, d) Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırıma mahkûmiyet halinde; Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırım olarak, adlî para cezasına mahkûmiyet veya güvenlik tedbiri uygulanması hükmü, Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırım olarak hükmedilen güvenlik tedbirinin gereklerinin yerine getirilmemesi dolayısıyla hapis cezasının infazına ilişkin karar, Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırım olarak hükmedilen güvenlik tedbirinin değiştirilmesine ilişkin karar, e) Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma ile ilgili olarak; Kasten işlenen bir suç nedeniyle hapis cezasına mahkûmiyetin kanunî sonucu olarak yoksun kalınan haklara cezanın ertelenmesi dolayısıyla getirilen istisnaya ilişkin karar, Mahkûmiyet hükmüyle bağlantılı olarak verilen, belli bir hak ve yetkinin kullanılmasının veya belli bir meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınmasına ilişkin karar, Yukarıda sayılan karar çeşitleri adli sicile kaydolunur. Adli Sicile Hangi Bilgiler Kaydedilmez? Adli sicil kanunu madde 5’e göre: a) Disiplin suçlarına ve sırf askerî suçlara ilişkin mahkûmiyet hükümleri, b)Disiplin veya tazyik hapsine ilişkin kararlar, c) İdarî para cezasına ilişkin kararlar, adli sicile kaydedilmez. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı tüm şartların yerine getirilmesinden sonra adli sicil kaydına işlenmez. Kararın açıklanması ile şartların yerine getirilmesi arasında geçecek süre zarfında ayrı bir kütüğe kaydedilir. Uzlaştırmaya tabii suçlar, uzlaşmanın sağlanması üzerine yine adli sicil kaydına işlenmez. Adli Sicil Kaydı Nasıl Silinir? Adli sicil kaydı, cezanın veya güvenlik tedbirinin infazının tamamlanması, ceza mahkûmiyetini bütün sonuçlarıyla ortadan kaldıran şikayetten vazgeçme veya etkin pişmanlık, ceza zamanaşımının dolması, genel af ilan edilmesi veya ilgili kişinin ölmesi halinde Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce silinerek, adli sicil arşiv kaydına alınır. Adli sicil kaydı sildirme aşağıdaki şekillerde gerçekleştir. Genel af halinde silme işlemi Genel Müdürlükçe kendiliğinden yapılarak kayıtlar arşive alınır. Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü sayılan şartlar gerçekleştiği takdirde kendiliğinden kayıtları silmektedir fakat iş yoğunluğu ve sicil fazlalığından dolayı gözden kaçırma ya da zamansal olarak işlemin geç gerçekleşmesi durumları doğabilir. Bu durumda avukat yardımı ile dilekçenizi hazırlayarak, başvuruda bulunup sonuca hızlı bir şekilde ulaşmanız sağlanabilir. Yazılı başvuru üzerineAdli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü tarafından adli sicil kaydı silinerek arşiv kaydına alınır. Adli Sicil Arşiv Kaydı Nedir? Adli sicil kaydı ile adli sicil arşiv kaydı birbirinden farklı kavramlardır. Mahkumiyet hükümleri önce adli sicil kaydına yazılır, daha sonra belli koşulların oluşması halinde, mahkumiyet hükmüne dair kayıtlar adli sicilden silinerek arşiv kaydına alınır. Adli sicil kaydında bulunan cezanın infaz edilmesiyle birlikte bu kaydın adli sicilden silinip tekrar tutulduğu yere “Arşiv Kaydı” denir. Adli sicil kaydı silindiğinde kayıtlar arşiv kaydına geçer. Adli Sicil Arşiv Kaydı Nasıl Silinir? Kişinin ölümü, Anayasa’nın 76. Maddesi ve Türk Ceza Kanunu dışındaki kanunlarda bir hak yoksunluğuna neden olan mahkumiyetler bakımından arşiv kaydına alınma koşulları oluştuğu tarihten itibaren; Yasaklanmış hakların geri verilmesi kararı alınması koşuluyla 15 yılın geçmesiyle, Diğer mahkumiyetler bakımından 30 yılın geçmesiyle, Diğer mahkumiyetler için arşiv kaydına alınma koşulları oluştuğu tarihten itibaren 5 yılın geçmesiyle arşiv kaydı silinir. Fiil suç olmaktan çıkarılırsa adli sicil kaydı ve arşiv kaydı talep aranmaksızın tamamen silinir. Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı kararının kesinleşmesi halinde adli sicil ve arşiv kaydı tamamen silinir. Adli Para Cezası Ödendikten Sonra Sicilden Silinir mi? Adli para cezasının ödenmesi halinde adli sicil kaydı kendiliğinde silinmez. Adli sicil kaydının silinmesi için kuruma başvuru yapılmalıdır. Yazımızda, yukarıda da bahsettiğimiz üzere bu başvurunun avukat yardımıyla bir dilekçe ile yapılması kişilerin yararına olacaktır. İlgili koşullar oluşmuşsa yapılan başvuru ile adli para cezası ile ilgili kayıt sicilden silinir. Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararı Sicile İşler mi? Hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararları CMK 231. maddesi uyarınca adli sicil ve adli sicil arşiv kaydına işlenmez. Özel bir sicilde tutulur ve ilgili hakim savcılar harici kimsenin görme yetkisi yoktur. Amacı dışında kullanılamaz. Şayet adli sicil kaydı ya da arşiv kaydınızda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı yer alıyorsa kurum tarafından hukuka aykırı bir işlem tesis edilmiştir. Avukat aracılığıyla HAGB kararının silinmesini talep edebilirsiniz. Gbt Ne Demektir? İçişleri Bakanlığı ve bağlı kolluk birimleri olan polis ve jandarma tarafından tutulan Genel Bilgi Toplama (GBT) olarak da adlandırılan bir sistemdir. Polis ve jandarma, kendi bölgelerinde hakkında yakalama, tutuklama ya da yurt dışına çıkma yasağı kararı çıkarılmış olan veya yakalanmış olsa da suç işlemiş olanlardan haklarında mahkemeler tarafından kovuşturma yürütülenlere ilişkin kayıtların girildiği bilgi sistemidir. Sabıka Kaydının 5 Yıl Sonra Silinmesi Mümkün müdür? Sabıka kaydı infaz edilmedikçe silinmeyecektir. Herhangi bir süre söz konusu değildir. Esas olan durum cezanın hükümlü tarafından çekilmesidir. Adli Sicil Kaydı Ne Kadar Sürede Silinir? Adli sicil kaydının silinmesi için kuruma başvuru yapılmalıdır. Başvuruyu avukat yardımı ile yaptığınız takdirde şartları taşıyorsanız 30 günden kısa süre içinde adli sicil kaydı silinir. Fakat bireysel başvurmanız halinizde bu sürenin uzaması muhtemeldir.
-
About This Club
Sözlükler, elektronik dergiler, elektronik makaleler, dosyalar ...
- What's new in this club
-
ENCÜMEN Asıl manası “cemiyet,toplantı” ve “grup” olan Farsça encimenin,muhtemelen 19.yüzyılın ortalarından itibaren Arapça’daki cem’iyyet ve meclis kelimelerinin karşılığı olarak Osmanlılar tarafından kullanılmaya başlandığı görülmektedir.[1] [1] KAHRAMAN,Kemal, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi,ci1t,11,s.175-176, 1995,İstanbul
-
EMNİYET Emniyet bir şeye güvenmek manasına geldiği gibi, insanda doğruluktan ileri gelen bir huy anlamına da gelir, insanların sırlarını ve mallarını güzelce saklamak da, bir emniyet halidir. Emniyetin karşılığı "Hiyanettir", sözünde durmamaktır.
-
EMİSYON Türkçe karşılığı "ihraç" demek olan emisyon sözcüğü yabancı dillerde çıkarmak, yaymak, tedavüle koymak anlamında kullanılır. Kâğıt paranın, tahvillerin, hisse senetlerinin ilk defa piyasaya sürülmesi emisyondur. Ufaklık paranın piyasaya çıkarılmasında emisyon terimi kullanılmaz. EMİSYON HACMİ Devletin yetkili kıldığı banka tarafından piyasaya sürülmüş toplam kağıt para miktarıdır.
-
EMİN Emin sözlükte “kendisine güvenilen,hıyanet etmeyen,sözünde dura,vefalı,başkalarından korkmayan kimse” anlamlarına gelir.[1] Korkusu olmayan, emanet veren, emanet edilen bir beldenin liderine, başkanına da denir.[2] Kendisine bırakılan şeyi iyi koruyan güvenilir demektir.[3]Türk hukukunda emin sıfatıyla zilyet kavramı vardır. Mesela saati tamir için bıraktığımız saatçi emin sıfatıyla zilyettir. (Saatçi bu saati üçüncü bir kişiye satarsa, üçüncü kişi iyi niyetli olmak şartıyla saatin mülkiyetini kazanır.) Fakat saati çalan bir kimse emin sıfatıyla zilyet değildir. [1] ALGÜL,Hüseyin, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi,ci1t,11,s.83, 1995,İstanbul [2] SOYALAN,Mehmet Yaşar, Elmalılı Tefsirinde Kur’an-i Terimler ve Deyimler, http://www.darulkitap.com/indir/elmalili-tefsirinde-kurani-terimler-ve-deyimler-m.y.soyalan-agac.html , erişim tarihi 23.06.2009 [3] YAZIR,M.Hamdi,Hak Dini Kur’an Dili,c.8,s.536
-
EMERA Emretmek, buyurmak anlamını veren kök fiildir.[1] [1] UĞUR,Mücteba,Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü,Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,www.darülkitap.com
-
EMARE Sözlükte; alamet, demektir Terim olarak, kendisini bilmekten, medlul'ün (delil olduğu şey) varlığı hakkında zan meydana gelen şeydir. Yağmura nispetle bulut gibi. Çünkü bulutu görmekten, yağmurun varlığı hakkında zan meydana gelir. (Emare ile alâmet arasındaki farka gelince; alamet bir şeyden ayrılmayan şeydir. İsim üzerindeki Elif-Lam gibi. Emare ise, beraber bulunduğu şeyden ayrılır. Yağmura nispetle bulut gibi.)
-
EMANET Arapça’da “güvenmek,korku ve endişeden emin olmak” manasındaki emn masdarından gelen emanet kelimesi hıyanetin zıt anlamlısı olarak isim şeklinde kullanıldığı gibi “güvenilir olmak “anlamında masdar olarak da kullanılmaktadır. Ayrıca güvenilen kimseye koruması için geçici olarak bırakılan “tevdi edilen” eşyaya da emanet denir. Türkçede bu son kullanım yaygındır.[1] Emanet, "vedia"dan daha geniş bir anlama sahiptir.[2] M.Hamdi Yazır ise şu açıklamaları yapar; “emnü yeminden masdar olup eminlik,yani başkasının hukuku (hakları) emniyet edilip inanılabilir olmak” demektir.[3] EMANET-İ MUKADDES Kutsal emanetler anlamına gelen Emanat-ı Mukaddes, Topkapı Sarayı'nın hazine dairesinde saklanmakta olan, kutsal olarak bilinen kişilere ait eşyalar için kullanılır. [4] EMANETLERE RİAYETİN FAYDALARI Toplum içinde vedialar(emanet), ariyetler(Kullanmak için eşyanın verilmesi),lukatalar(yitik mallar), birer emanet olmak üzere tecavüzden korunması gerekir. Emanetlere riayet edilmesi, şahsi haklara riayet demektir.Emanetlere hıyanet edilmemesi, toplum içinde karşılıklı yardımlaşmaya hizmet eder, ihtiyaçların karşılanmasına vesile olur. Emanetlere hıyanet eden bir toplum bireyleri arasında ise emniyetten, itimattan eser kalmaz. Şahsi haklar zayi olur, amme menfaatleri (kamu menfaati) zarar görür.İnsanlar hayır yapmak yerine ümitsizliğe düşerler. Emanetleri muhafazaya çalışmak bir vecibedir(görevdir), insanlık gereğidir.[5] [1] TOKSARI,Ali, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi,ci1t,11,s.83, 1995,İstanbul [2] SOYALAN,Mehmet Yaşar, Elmalılı Tefsirinde Kur’an-i Terimler ve Deyimler, http://www.darulkitap.com/indir/elmalili-tefsirinde-kurani-terimler-ve-deyimler-m.y.soyalan-agac.html , erişim tarihi 23.06.2009 [3] YAZIR,M.Hamdi,Hak Dini Kur’an Dili,c.6,s.113 [4] Osmanlı Tarihi,Osmanlı Web Sitesi, [5] BİLMEN,Ömer Nasuhi,Hukuk-ı İslamiyye Ve Istılahat- ı Fıkhiyye Kamusu,www. Darülkitap.com
-
EMALİ İmla etmek, yazmak manasına imlânın çoğuludur. Meclis veya çoğuluyla mecâlis denilen ve hadis yazmak için yapılan toplantılarda talebenin yazdığı hadislerden meydana gelen kitaplara denir.[1] [1] UĞUR,Mücteba,Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü,Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,www.darülkitap.com
-
ELBİSE Elbise, Arapça “libas” yani giysinin çoğuludur. Giysiler manasına gelir.
-
EKONOMETRİ (ECONOMETRICS) İngilizce econometrics kelimesinden gelmektedir. Sözlükte “ekonomi ölçer” Terim olarak ise “İstatistik ve matematikten yararlanmak suretiyle, ekonomik olayların ölçülmesini sağlayan bir iktisat dalıdır” şeklinde tanımlanabilir.
-
ELKAB Lakab'ın çoğuludur. Lakab, bilinen manâsıyla bir kimsenin asıl isminden ayn olarak takındığı isimdir. aynı kökten telkib, bir kimseye lakab vermek, telakkub ise lakablanmak demektir.[1] [1] UĞUR,Mücteba,Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü,Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,www.darülkitap.com
-
ELEKTRİK Elektrik, kehribarin Eski Yunanca adı olan elektron'dan gelir.Kehribar sözcügünün aslı olan kehrüba ise Farsça "saman çeker" demektir.
-
ELÇİ Elçi (ilçi) kelimesi “halk,ülke,devlet” anlamına gelen Türkçe el (il) isim kökünden türetilmiştir.”haberci” anlamına gelmektedir. Bu kelimenin Farsça karşılığı “peygamber” Arapça karşılığı “resul” dür. İletişim açısında bakılırsa ileten anlamına gelir. Ülkemizde kız istemeye giden aracılara elçi dendiği gibi devletlerarası ilişkilerde savaş,barış,ticaret istek ve taleplerini ulaştıran kimselere de elçi denmektedir.Tarihi ilkçağa kadar giden elçilik müessesesi zamanla sağlam bir gelenek ve hukuki statü kazanmıştır.Bu statü,”elçiye zeval olmaz” Türk atasözüyle veciz bir biçimde ifade edilmiştir. Elçilerin milletlerarası imtiyazları ve dokunulmazlıkları vardır.[1] [1] İPŞİRLİ,Mehmet, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi,ci1t,11,s.3,1995,İstanbul
-
EKOLOJİ Önceleri organizma ile çevre arasındaki İlişkilerin incelenmesi şeklinde biyolojide kullanılan ekoloji, daha sonra sosyal bilimlere ilişkin birterim niteliği kazanmıştır. Biyolojideki kullanımda terim bireysel organizmalarla çevre (autecology) ve gruplarla çevre (synecology) arasındaki ilişkileri İçerir. Sosyal bilimlerde ekoloji terimi "syıecology" ile, yani insan grupları (ya da halkları) ile ait oldukları çevreleri, özellikle de fiziksel çevreleri arasındaki ilişkilerin incelenmesiyle sınırlandırılmıştır. En geniş anlamda beşeri ekoloji, insan grupları (ya da nüfusları) İle çevrelen arasındaki ilişkilerin incelenmesi şeklinde tanımlanabilir.
-
EKİN Türkçe "ekme" eyleminden gelir. “Tarlaların sürülüp ekildiği ay” demektir.
-
EHVEN-İ ŞER Ehven, kelime anlamı itibariyle, "daha hafif"; şer ise, hayrın karşıtı olup, "meşru olmayan her türlü iş" demektir. Terkip olarak da ehven-i şer, diğerlerine kıyasla zarar ve fenalık bakımından daha hafif olan kötülük anlamında kullanılır.[1] [1] APAYDIN,H.Yunus,Şamil İslam Ansiklopedisi, http://www.sevde.de/islam_Ans/islam_ans.htm , erişim tarihi 23.06.2009
-
EHLÜ’L-HAL VE’L-AKD Ehl-i Sünnet ile Şia arasında devlet başkanının (halife) iş başına gelmesi hususunda ihtilaf vardır.Ehl-i Sünnet,halifenin ümmetin hakimiyetini temsil ettiğini ve ümmetin seçimiyle iş başına gelmesi gerektiğini kabul etmiş; devlet başkanının ehlü’l-hal ve’l-akd denilen bir heyet tarafından belirlenmesi gerektiğini savunmuş ve uygulamıştır. Ehlü’l-hal ve’l-akd devlet başkanını seçmek ve gerektiğinde azletmek yetkisine sahip olan heyet anlamında bir terimdir. Şîa, ise imamın nas ile belirlendiğini, buna göre Hz. Peygamber’in kendisinden sonra Hz. Ali’yi halife olarak belirlediği görüşünü ileri sürmektedirler.[1] [1] Dini Kavramlar Sözlüğü,Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları,s.142 ,2005 Ankara
-
EHLİYET Arapça’da ehl kökünden türetilmiş yapma bir masdar olan ehliyyet sözlükte “yetki, elverişlilik,liyakat,yeterlilik” gibi anlamlara gelir. Terim olarak ise kişinin dini-hukuki hükümlere muhatap olmaya elverişliliği[1] layık ve yeterli olmak[2] anlamına gelir. Bir başka kaynakta şu açıklama vardır; Kelime olarak ehliyetin manası salahiyettir. "Falanca şu işe ehildir" denir. Yani o şahıs o işi yapabilir; o işi kaldırabilir demektir.[3] [1] BARDAKOĞLU,Ali, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi,ci1t,10,s.539,1994,İstanbul [2] KARAMAN,Hayreddin,Mukayeseli İslam Hukuku,Nesil Yayınları,c.1,s.178 ,1986 İstanbul [3] Abdülkerim Zeydan,Fıkıh Usulü,www.darülkitap.com
-
EHLİ VUKUF Günümüz Türkçe’sinde “bilirkişi” denilen ehl-i vukuf, hukukî uyuşmazlık ve ispat konusunun özel ve teknik bilgi gerektirmesi durumunda, uzmanlığına başvurulan üçüncü kişi anlamına gelmektedir. Ehl-i vukuf şahitten farlıdır.Şahit bizzat gördüğü olayı yorum ve görüş katmadan aynen nakleder.Ehli vukuf ise şahit olmadığı bir olaya ilişkin teknik bilgine dayanarak görüş bildirir. Ehl-i vukufun, görüşüne başvurulan konuda özel bilgi ve uzmanlık sahibi olması, tarafsız olması gerekir. Bir konuda iki veya daha fazla bilirkişi tayin edilebilir. Bu durumda aralarında anlaşamamaları halinde hakim çoğunluğun görüşüne göre karar verir. Aralarında eşitlik varsa, hakim takdir hakkını kullanır.[1] [1] Dini Kavramlar Sözlüğü,Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları,s.140 ,2005 Ankara
-
EHLİ KİTAB Ehl-i kitab" kavramı Arapça "ehl" ve "kitab" kelimelerinden oluşmuş bir terkibdir. Ehl; yoldaş, aile, evlenmek, dost, yakın akraba, mütehassıs, eş, bir yerde oturan anlamlarına gelir. "Ehl" kelimesinin çoğulu olan "ehali" manasında "ehl-i kura"; Kur'an'da aynı şehir, ülke ve köyde oturanları belirtmek için kullanılır. "Kitab" ketimesi ise Arapça "ketebe kökünden mastar olup sözlükte; yazmak, bir şeyi gerekti kılmak, farz kılmak, mektub, yazılmış şey gibi manalara gelir. Terim olarak "kitab"; ciltli veya ciltsiz bir araya getirilmiş, basılı veya kağıt parçalarının tümü, herhangi bir konuda yazılmış kağıtların toplamı, Allah'ın kulları arasından seçtiği elçilerine vermiş olduğu ilahi kökenli vahiylerin toplamı gibi anlamlan ifade eder. Şu halde "ehl" ve "kitab" kelimelerinden oluşan "ehl-i kitâb" tabiri kitab ehli, kitâb sahibi demek olur ki, bir terkib olarak pekçok tarifi yapılmıştır. Bunlardan bazıları ise şunlardır: Ehl-i kitab, yahudi ve hristiyanlarla sınırlandırılmaksızın son ilahi din İslam dışında ilahi bir dine inanan, Hz. Peygamber dışında herhangi bir peygambere inanan, Tevrat, Zebur, İncil ve Hz. İbrahim'e verilen suhuf gibi Kur'ân dışında kitabı olana denir. Ehl-i kitâb; değişik fırkalanyla beraber hristiyan ve yahudilerdir. Ehl-i kitâb; Kur'ân-ı Kerîm'e göre yahudi, hristiyan ve sabiilere verilen bir isimdir. Çünkü onlar kutsal bir kitaba sahiptirler. Hz. Peygamber'in Mekke döneminde ve İslâm'dan önce, "ehl-i kitab" yerine "ehl-i zikr", "ellezîne ûtü'l-ilm" gibi tabirler kullanılırdı. Bu tabirlerle Hicaz'da ve Hicaz dışında bulunan temeli ilahi vahye dayanıp çeşitli sebeblerle bozulan dinler söz konusu edilirdi. Kur'ân onları müşriklerden ayırmış, onlara kucak açmış ve bir derece İslâm'a yakın saymıştır. Bu da ehl-i kitaba duyulan bir hoşgörünün eseridir. Ehl-i kitâb" tabiriyle kimlerin kasdedildiği ve müslümanların ehl-i kitaba dahil olup olmayacağı konusu ileride işlenecektir. Ancak ilk izlenim olarak müslümanların ehl-i kitaba dahil edilmemesi gerektiğini söyleyebiliriz. Yapılan tariflerde bu ortaya çıkmaktadır. Kur'ân dışında ilahi kitâblarda kullanılmayan bu terkib, terim olarak müslümanlar dışındaki kutsal kitâb sahibi din mensubları için kullanılmıştır. [1] [1] FİDAN,Yusuf,İslamda Azınlıklar Ve Yabancılar Hukuku,www.darülkitap.com
-
EHL-İ HİBRE Hakimin, kendi ihtisası dışında kalan alanlarda bilgisine başvurduğu, konunun uzmanı kişi veya kişilerdir. Ehl-i Vukuf, bilirkişi, eksper de denir.[1] [1] ÜNAL,Halid,Şamil İslam Ansiklopedisi, Şamil İslam Ansiklopedisi, http://www.sevde.de/islam_Ans/islam_ans.htm , erişim tarihi 23.06.2009
-
EĞİTMEK Eğitmek ve iğdiş etmek deyimleri aynı Eski Türkçe kökten türemiştir. İğdiş, “besleme, ehli hayvan veya hizmetçi” demektir.. Ama Kaşgarlı Mahmut bu kelimeyi Oğuzların “hadım edilmiş köle” anlamında kullandığını özellikle belirtmektedir.
-
EGEMENLİK “Egemenlik” sözcüğü ise eski dönemler Türkçesinde “ige” kökünden gelir. Sahiplik, sahip olma, ıs demektir. Bugün devlet olgusu içinde kullandığımız anlamda yönetimin hiçbir kısıtlama ve engelleme olmaksızın sürdüren, bağımlı olmayan ve bundan türemiş olarak “egemenlik” buyruğunu yürütme, sahipliğini sürdürme anlamına gelir.
-
EFSUN Farsça'dan dilimize geçmiş olup, büyü ve sihir anlamındadır. Efsun, füsûn olarak da kullanılır. Sihirbazların okudukları kelimelere olduğu gibi, hileye ve manasız şeye de denir. Büyücülük yapana efsunkâr denilmiştir. Aynı zamanda büyülü de demektir. Namık Kemâl bir şiirinde, "Ne efsunkâr imişsin âh ey didar-ı hürriyet/Esir-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten" demekle bu anlamı dile getirmiştir.[1] [1] KUMANLIOĞLU,Hasan Fehmi, Şamil İslam Ansiklopedisi
-
EFSANE Farsça kökenli olup fesâne şeklinde de söylenir. Efsâne kelimesi Araplarda Esâtîru'l-evvelîn, Türk'lerde masal, Yunanlılarda misus, Fransız'larda mit ifadelerini karşılamaktadır .Efsane sözlükte “masal, geçmişlerin tuhaf ve şaşılacak hikâyeleri, baştan geçen şeyler mânâlarına geldiği gibi, meşhur ve belli olmuş haberler” demektir. Efsane gerçek olan tarihten farklı olup daha çok uydurma hurâfeler mânâsında kullanılmıştır.[1] [1] KUMANLIOĞLU,Hasan Fehmi, Şamil İslam Ansiklopedisi
1999-2022 Ankahukuk.Com
Hukuki paylaşım ve eğitim ortamı sağlamaya çalışan ve tüm içeriklerine ücretsiz ulaşabileceğiniz sitemizde hukuki çalışmalara, güncel ve gündemdeki yargı kararlarına, pratik hukuk bilgilerine, hukuk eğitim dökümanlarına ve diğer binlerce hukuki dökümana ulaşabilirsiniz!